Şakir Zümre

Klişeler, klişeler, klişeler… Bilirsiniz severim klişeleri yalnız klişe oldukları için değil! Klişeler benzer durumları çok güzel şekilde özetler. Kimileriyse klişeleri içinde olmadıkları bir duruma yamanmak için kullanırlar. Belki de bir kısım insan bu sebeple sevmez klişeleri.

Ne der eline saz yada mikrofon geçiren kişi: dağlar gibi derdim var! Acaba her dağlar gibi derdim var diyenin dağlar gibi derdi mi vardır? Yoksa herkesin derdi kendisine dağlar gibi mi görünmektedir? Ya da dağlar ile kastettiğimiz şey mi aynı değildir? Klişeleri sevmeyen insanlar acaba dağlar gibi haklı olabilir mi? Yahut dağlar gerçekten haklı mıdır?

Gelin ele alalım dağlar gibi lafını. Bakalım dağlar gerçekten dağlar gibi midir? Dağlar gibi derdi olduğunu söyleyen çoğu kişinin derdinin geçmişte yaşanmış önemsiz, sıradan dertlerden biri olduğu herkese aşikar olur! Hatta bir dönem sonra dağlar gibi derdim dediği şeyin aslında o kadar da önemli olmadığını fark eder. Bir öğrenci ders notunu dert eder ve dağlar gibi derdim var der. Halbuki belki ortalamaya dahi etki etmeyen bir nottan bahseder. Belki de ileride diploma alanından farklı bir işle iştigal edecek ve dert ettiği notun hiçbir önemi kalmayacaktır. Dağlar aslında karıncaların dağları gibi mi olacaktır o zaman?

Evladının durumunu dert edinen bir ebeveyni ele alalım mesela! Eğer yapması gerekenleri yaptığı halde evladı istediği yada düşündüğü noktaya gelmemişse bu bir dert olabilir mi? Dert başkalarının davranışları mıdır? Yoksa kendi yapmamız gerekenleri yapıp yapmamamız mıdır? Evladı istediği duruma gelmedi diye ne değişebilir, ne kadar değişebilir? Evladı istediği duruma gelse bambaşka dertlere duçar olmayacak mıdır? Evladı olmayanlara göre bu dert istenilecek bir derttir belki de. Ah evladım olsun da ben o derde razıyım diyen kaç kişinin olduğu bilinmekte midir? İnsanlık aleminde bir karınca kadar yer tutmaya. Birisi için ne kadar büyük bir dert olarak sayılabilir bu durum?

Ya eşinden ayrılan kişiye ne demeli? Eşlerden birisi için dağlar kadar büyük dert olan bu durum, diğeri için dert olmaktan ziyade rahmet olmaktadır. Belki de hiç bir araya gelmemesi gereken iki kişi ayrılmaktadır. Belki de taraflardan biri yaptığı bir günahın bedelini öderken, diğer taraf yaptığı bir iyilik sebebiyle ödüllendirilmektedir. Kimin için ödül, kimin için ceza olduğu bilinmeyen bu durum iki taraf içinde rahmet olabilir! Kaldı ki dünya üzerinde ayrılan ilk insanlar olmadıkları gibi, ayrılan son insanlarda olmayacakları aşikardır. Öyleyse karıncalar alemi kadar bile olmayan insanlar arasında bu tekil eylem hangi dağın suretine bürünebilir? Yahut hangi dağ böyle bir şey için kendini dert edebilir?

Peki ya daha ömrünün baharını yaşamamış gençlerin ben hayatımda böyle bir şey görmedim, dağlar kadar dert yüklendim demesine ne demeli? Kaç yılda ne görmeyi bekler ki insan kendi yaşadıklarını dağlardan yüksek bulur? Hayatımda böyle bir dert görmedim diyen kişinin Nuh(as) misali 950 yıl ömrün en azından 250 yılını yaşamasını beklememiz gerekmez mi?

Peki ya dağlar kimin için önemlidir? Bir deniz canlısı için dağların ne önemi olabilir? Ovalarda otlayan koyunlar ne yapsın dağları? Ya da dağ kime göre bir dağdır? Karıncaya dağ olan file tümsek dahi değildir! Dağlar gibi derken, hangi dağ demeli insan, dert derken temeline hangi derdi koymalı kişi? Çözeni varsa, çözebileni varsa derdin ne önemi kalır ki?

Ömrünü bir hiç uğruna harcayanların derdi ne kadar bir derttir ki? Peki ömrü nihayetsiz bir gaye bağlanmış kişinin derdi ne olabilir ki?

Aman biz yine klişelerden ayrılmayalım! Güvenli limanımızda sızlanmak en iyisi! Sonra yok nihayetsiz bir gaye bul! Ömrünü ada! Uğraş didin! Her şey bir anda hiç olsun! Dokunmayın bana, zaten derdim dağlar kadar!!!


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir