Esra Göktepe

“İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levazımatı, Malikü’l-Mülk tarafından verilmiştir.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 224)

Gelen her günü, diğer günler gibi yaşayacağımızı sanıyoruz. Ama olmuyor. O gün belki de, ebediyete dâvet bekliyor bizi. Hepimizin göz göre göre aldandığı bir gerçek bu. Ölümün bize verdiği en büyük ders bu değil mi? Hayat senin değil, sana emanettir. Verildiği gibi, bir gün de alınacaktır. Ölenlere bak, ibret al. Sıranın ne zaman geleceği belli değil, vakit varken hazırlık yap, tedbirini al. Yazdan kışlık ihtiyacını karşıladığın gibi, dünyadan da ahiret azığını hazırla.

Ey nefsim! Ölümüne hazır ol.

“Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi’ ettik. Evet şu güzeran-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider…” (Bediüzzaman Said Nursî)

İnsanlık ailesinin 7,5 milyar arasından her gün, genç-ihtiyar demeden 300.000 kişi seçilip alınıyor. Kime isabet edecek ölüm, Allah’tan gayrı bilen yok. Gelenler ise, gidenlerin iki katından fazla. Demek ki, vakti geldiğinde getiren Allah, vakti geldiğinde de götürüyor. Bizi, kediler âleminde fare yapmayan, bir tutam maydanoz yapmayan ve bize bu güzel hayatı özellikle de seçip veren Allah, aynı güzellikte ölümü de takdir ediyor.  Verdiği süre dolduğunda, her birimizin yolculuğu başlıyor.  Nasıl yaşadı ve nasıl öldüyse bunca insan, biz de öyle çıkacağız bu yolculuğa.

“Ana rahminden geldik pazara Bir kefen aldık döndük mezara…”

                                                — Yunus Emre

….

Bu günün gecesini ya da bu gecenin gündüzünü göremeyecek çok insan var aramızda. Öyle büyük bir sevkiyat var ki… Bir yandan 600.000 kişi dünyaya geliyor her gün. 300.000 kişi de bu dünyadan terhis edilip ahirete doğru gidiyor. Kabirle başlayan yeni yolculuğuna çıkıyor. Artık ne hazırladıysak yanımızda o olacak. O yolculukta lâzım olacak olan ne varsa, işte sadece onunla gidiyor olacağız o vakit geldiğinde. Dünya bir tarla, burada ne ektiysek, ahirette onu bulacağız..Diktiğimiz çıkacak karşımıza. Yaratılana yaratandan ötürü yaptığımız hizmetler çıkacak. Garazsız, ivazsız yaptığımız tüm hizmetler. Buğday eken arpa bulmayacak.Herkes ne yaptıysa, ne ettiyse ve ne diktiyse onu bulacak karşısında.Kimseye zerrece haksızlık edilmeyecek. Dünya hayatımız önemli…Bundan sonraki resmimizi, buradaki pozumuz belirleyecek…

Hangi şekilde durduysak ve baktıysak resmimiz öyle çıkacak… Neyse o yani… Dünyada yaptığımız çalışmalar, birbirimizle olan karşılıklı hak ve hukuklarımız hepsi sorulup  sorgulanacak.Hatta hayvanlar, bitkiler ve dahi yaratılmış ne varsa cümle mahlukatla olan münasebetimiz de… Yere düşen gölgemiz bile..Bir yetimin başını okşayan el, bir fakire uzanan el… Hayırda çalışan o eller… Bir ömür bizi taşıyan o ayaklar… Teheccüdde secdeye varan, “bu yer, yer mi sahi?” dediğimiz ,içinde mahi olduğumuz o anlar… Sonra o gözler, o kulaklar… Burnumuz, dişlerimiz, dudaklarımız… Ah, onsuz yapamadığımız sevgili kalbimiz, onun arzuları, niyetleri ve amelleri… Saymakla bitmez.

Hepsi, ama hepsi konuşacak, konuşturulacak bir gün. Yasin-i Şerif’in 65. âyetinin meâlini hatırlayalım: “El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn.

“Bugün onların ağızlarını mühürleriz. Kazanmış olduklarını (yaptıklarını) Bize, onların elleri anlatır, ayakları şahitlik eder.”

Bugün de şahitlik ediyor aslında bize ait her parçamız. Saçımız, tırnağımız, hatta tükürüğümüz bile. Adlî Tıpta laboratuvarda yapılan incelemeler sonrası, insandan alınan en küçük bir parçanın dahi, onun kime ait olduğunu söylüyor. Mahşerin ipuçları, hesap gününün Kur’ân’da belirtilen şeklinin bir küçük örneği, artık bu dünyada bile görünüyor ve kimse de inkâr edemiyor.

Kendi hayatımız da adeta bir tarla.Bir ömür hayat tarlasına ne ektiysek onu biçeceğiz yarın.Mahşer denilen o harman yerinde…Yolculuğumuzun her durağından bir defa geçiyoruz.İkinci bir hak ve fırsat yok. Biz dünyaya dair hesap kitap yaparken, ölümün ne kadar yakınımızda olduğunu hatıra getirmeyiz nedense. Sanki biz isteyince ölecekmişiz gibi feci bir yanılma ve aldanma içindeyiz.

Ne zaman hazır olacağız ki.

Şimdi değilse, bugün değilse ne zaman?

Bugün yarından habercidir.

Bugün yarın içindir. Uyanık ol Müslüman kardeşim. İslama hizmet etmekle yücel.

Yaratılana hizmetle kanatlan o kutlu diyara. Bu günlerimiz, yarınlar içindir.

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir