Habibe Basatemur

Son zamanlarda birçoğumuzun aklında aynı soru: “Ne olacak, bu virüs hiç bitmeyecek mi?” Ne zaman, nasıl bitecek bilmiyoruz nasıl ortaya çıktığını bilmediğimiz gibi. Bir acayip iş doğrusu. Üst akıl tarafından planlandığına dair söylentiler var olmakla birlikte; yarasa, yılan ve son olarak pangolin (karıncayiyen bir canlı) yoluyla bulaştığına dair tezler de öne sürüldü. Allahualem net bilgiler için daha vakit var gibi. Mevzu bu denli karmaşık iken gece gündüz zihnimizi meşgul etmesine izin vermek faydadan çok zarar verir. Dozunda ve vesveseler silsilesine davetiye çıkarmamak kaydıyla, bilgi sahibi olmak için araştırmalar yapabiliriz elbette. Her hâlükârda endişelenmemiz de fıtri bir durum. Son nefesimizi ne olduğunu bilmediğimiz bir hastalıktan hastane köşelerinde vermekten korkuyoruz. Bazılarımız yakınlarımızı kaybettik  bu sebepten. Koronadan öldü, kalbi varmış, yaşlıymış diye de ekledik biraz. Oysa hepimiz biliyorduk; insanın vadesi dolunca, sebepler aleminden bir sebep vesile oluyordu. 

Süreç nasıl devam edecek bilmiyoruz. Bu bilinmezlik, zihnimizde pusuda bekleyen düşman misali farketmesek de bizi yıpratıyor. Kolay değil. Dünya tarihinde yaşanabilecek sayılı olaylardan birine şahitlik ediyoruz. Dile kolay, dünyadaki toplam ağırlığı 5 ila 10 gr arasında değişen bir virüs ailesi dünyanın altını üstüne getirdi. Ve yeryüzünde sahip oldukları bilim ve teknoloji ile adeta âleme kafa tutanlar bu küçük aile ile baş edemedikleri için kaçacak yer arıyorlar.  Bu denli kaosun olduğu bir zamanda inananlar olarak bedenen, zihnen güçlü olmak ve tüm acziyetimizle birlikte bir gerçeği de hatırlamak durumundayız. Bu hastalık, daha önceki hastalıklar, doğal afetler vb. aklımıza gelebilecek her hadise Rabb’imizin iradesinden bağımsız gerçekleşmemiştir. Allah (c.c) En’am sûresi 59. ayet-i kerîmede bu hakikati bizlere şöyle bildiriyor: “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” Şimdi yine bir ayete teslim olma vakti… 

Velev ki hastalık bize isabet etti, canımız çok acıyor. Bir Rabbülâlemin bir de acıyı çeken anlıyor bizi. Allah Resulü(as) mahzun gönüllere ferahlık veren bir müjdeyi haber veriyor: Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre’den (ra) rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.” (Buhârî, Merdâ 1, 3; Müslim, Birr 49) Bir dikenin batması dahi kefaret hükmündeyse bunca acı veren bir hastalığın kefareti nasıl olur düşünelim. 

Ve yine sabretmek şartıyla vefat edenler için gelen daha büyük bir müjde: ”Tâun hastalığı(veba), Allah Teâlâ’nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu mü’minler için rahmet kıldı. Bu sebeple tâuna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikâmete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.” (Buhârî, Tıb 31)

Cenabı Hak bu hastalığa yakalanmış kardeşlerimize acil şifalar versin. Vefat etmiş olanlara da şehadet mertebelerinden bir mertebe nasip eylesin. Rabbimiz katından gelecek her türlü imtihana karşı sabırlı ve mümine yakışır vakur bir duruş gösterebilenlerden olmak duasıyla… “Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.” 

Teğabun/11

Vesselam… 

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir