Şakir Zümre

Kasımda aşk başkadır derler. Ne de güzel bir klişedir değil mi? Ne de buhranlı bir yalan! Kimi kimle nasıl kandırmak istiyoruz acaba? Kalbimize saplanan hançerin çeliğinin kimden olduğu çok da fark eder mi? Kalbime saplandıktan sonra kabzasının taşları göze gelir mi artık? Sapının ele oturması, hançerin kalbime oturmasından daha mı etkili olacak zannediliyor?

Bir bahar akşamı rastladım sana. Baharın son bahar olduğunu kalbime anlatamadım. “Benim çiçeklerim yeni açıyor, bu bahar nasıl güz olsun,” dedi. Kederi neşeye çeviren senin sesindi. Bastığın her yerde nebatat yeşerir, ölü toprağa can gelirdi. Kulağıma neler neler fısıdadı rüzgârlar. Ne bir iftiraya kulak asmışlığım var ne de kem bir niyetle sana çağırmışlığım. Şiire yeni başlayan çocukların heyecanı var yüreğimde. Yaptığımın iyi olabileceğine ihtimal vermekle birlikte her iyi şair gibi ilk şiirlerini beğenmeyen bir sıcaklık sarıyor içimi. İçimde büyüyen dert ve keder efkara dönüşmeli. Fikredilmeyen her gün gibi unutulmanın sancısı sarıyor içimi. Kağıda kavuşan şair gibi her elime geçeni kalem belliyorum. Yazmalıyım ki bitsin bu çile. Yazmalıyım ki başlasın bitmeyecek bu çile. Yazmalıyım ki uykusuz geçsin geceler. Yazmalıyım ki uykuya dalsın kendini bilmez şu gözler. Sait Faik gibi yazmasam deli olacaktım sınırında gezerken senin gibi bir şiiri görünce hayranlıktan kağıdı bile unutuverdim. Sanki evsizlere yurt oldun. Senin geçtiğin yerde kimse aç değil gibi geldi bana. Bir anlık umudum filizlenecek gibi oldu diyebilirim. Ben artık şarkı dinlemek değil söylemek istiyorum, diyen şairin sözleri yankılandı kulağımda!

Nereden bileyim hüznün sevdaya ikiz olduğunu. Ben karanlığı gözlerimi kapattığım için geldi zannetmiştim. Üstüme üstüme gelen kahve aromalı pamuk şekerler değilmiş. Kara bulutları çokça bilirdim. Baharda da geldiklerini çok geç öğrendim. Neden güze son bahar dendiğini kavramam çok da uzun sürmedi. Masallar kitaplarda güzelmiş. Hayaller dağılmaya mahkummuş. Her karşılık güzel olmadığı gibi, her talep de masum değilmiş. Yağan her yağmur rahmet getirmezmiş. Koşulsuz kabul etmem gerekirken Nebi aleyhisselamın nasihatini, tecrübe etmeden sindirememişim içime. Yağan yağmurdan Allah’a sığınıp “Ya Rabbi bu yağmur rahmet olsun, felaketimiz olmasın,” diyememişim. Asıl olanı teferruata kurban etmişim. Kendimi bilmezliğimin Rabbimi bilmezlikten geldiğini çok geç fark ettim. Ne kadar geç olsa da sonunda fark edebilmek de bir erdemdir demekten başka avuntum da yok galiba elimde.

Kasımda aşk başkadır derler. Güzümü bahara çeviren bir akşam rastladım sana. Neredeyse dünyamı saran bir şarkı olacaktın. Ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorken sen çok güzel bir şarkı olarak karşıma çıktın. Çok güzel bir şarkıydın lakin ezan vaktine denk geldin. Okunan hüzünlü bir sabah ezanıydı. Uyanıkları uyutabilecek hoş ve latif bir tonda, uyuyanları uyandırmak için okunuyordu. Ve maalesef çok güzel şarkılar çarçabuk bitiyordu. Kimi kimle kandırmak istersek isteyelim okunan hüzünlü bir sabah ezanıydı. Bâd-ı saba gibi dünyaya serin ve sakince yayılıyordu.

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir