Şakir Zümre

Ne güzel şarkılar söylenirmiş! İnsanlar hayatlarında bir mutluluğun eserini bulurmuş! Bu hayatı yaşamak ne de güzelmiş! Dans etmeli, şarkı söylemeli ve eğlenmeliymiş insan! Yorulunca kendini ödüllendirmeli dediler bir de! Sessiz ve anlamsızca ne dediklerini anlamaya çalıştım! Bu yeni bir dil olmalı. İlk defa harflerin bir araya gelip bu kelimeleri oluşturduğunu duydum. İlk defa kelimelerin bu şekilde bir araya gelip anlamsız cümleler oluşturduğuna şahit oldum. Ya yeni bir dilin parçası olmalı bunlar ya da çağımızın ruhuna uygun bir şekilde anlamsızca bir araya getirilmiş şeyler. Çağımızın ruhu derken yanlış anlaşılmasın ruhsuzluğu demek istiyorum. Zira şairin “Bu çağdan etimle kemiğimle nefret ettim.” tabiri çok da yanlış gelmiyor akıllara.

Hayatında tüm sorunları bitirmiş şarkı söylemesi kalmış! Ruhunu ve bedenini arındıracak her hikaye son bulmuş ruhundan fışkıran neşeyi ifade etmek zorunda hissediyor kendisini. Kimi kandırmak istiyor bilemeyiz. Belki de kendisinin kandırılmaya ihtiyacı vardır. Bilemiyoruz işin aslı astarı nedir! Belki de başka kandırılmalarının sonucudur bu. Kandırıldığının farkında olmadığı için şarkılara sarılmayı tercih etmiştir. Hayatın sorumluluklarını ve karşılaştığı ihanetleri örtmenin bir yöntemi olarak şarkıyı seçmiştir belki de. Bildiğim tek şey şarkının ruha şifa olmadığıdır, olamayacağıdır. Ruhumun yaralarını iki basit nota ve kendini bilmez üç kelime sözün tedavi edebileceğini nasıl düşünebilirler? Ancak bir içki tüketimi gibi kişiyi kendinden alıp götürdüğü için yaranın mahiyetini ve acısını unutmak mevzu bahis olabilir. Birinin açık haram olması yahut birinden canavardan kaçar gibi insanların kaçması diğerine daveti daha kolay kılmaktadır.

Evet içki dediğimiz zavallılık durumundan kaçan ama kendi zavallılıklarını itirafa yaklaşmayanların limanıdır şarkılar. Bu dünyada huzuru ve mutluluğu arayan boşa arar. Mutluluğu bulduğunu söyleyen kişi kendisini kandırmanın başka bir yolunu daha bulmuştur. Aksi lafu güzaftır. Mutluluğun formülünü sunan herkesin süslü vitrininde durur şarkılar. Zihni uyuşturan ve somut bir karşılığı yok gibi görünen şarkılarla kandırılırız. Belki de açıkça haram olduğu bilinene davete edilemediği için yahut kendisinden bir canavar gibi korkulan somut uyuşturuculara benzemediğini düşündüklerinden şarkıları sunarlar önümüze. Ah mutluluk ne büyük bir vaattir bize! Zaten tüm dinler sonucunda vaat ettikleri mutluluk kadar güçlüdürler. Yaratıcıyla bir nevi yarışa girmek gibidir mutluluk pazarına çıkmak. Bunun anahtarı olarak da elbette ki şarkılar olmalıdır. Uzun yıllardır televizyonlarda ve sanal alemde bize kodlanan da bu değil midir?

Bir de içki mevzu var. Mutluluğu arayanların sığındığı son limanlardan biri olarak. İnsan zihninin yüksek seviye aldatılıp gerçeklikten uzaklaşmasıyla elde edilmeye çalışılan mutluluk. Gerçeklikten uzaklaşacaksam o zaman neden mutluluğu aramak gerekir? Zavallılığın başlangıç noktasıdır bu dahi! Yapabilecek onlarca şey varken bir insan olarak yapmayacağın her şeyi sana yaptıran bir düşmana sarılmak. Bunun üst aşaması olarak uyuşturucu canavarlar var bir de. İnsan olma erdemlerinden uzaklaşıp neye sarıldığından habersiz bir şekle bürünmek. Evet korkulması gereken bir canavardır bunlar. En azından canavar oldukları konusunda insanların büyük bir kısmının ittifak etmektedirler. Yurt dışında birçok yerde içki ve uyuşturucu madde tüketiminin çok sert yasalarla sınırlandırılması da bundandır. Geri dönüşü olmayan ve içmeyen insanların bile sağlığını tehdit etmesinden. Düşünsenize dünyanın Paris sokakları gibi gece yarısından sonra savaş meydanlarına döndüğünü ve kusmuk kokusuyla dolduğunu. Neyse ki dünyanın ciddi bir kısmı bu konudan makul oranda şikayetçi. Atılan adımlar yetersiz olsa bile şikayetlerin varlığı bazılarını teskin etmeye yetiyor.

İşte şarkı mevzu bu nokta da zararsız bir uyuşturucu gibi duruyor. Ben ise zararsız olduğuna katılmıyorum. Sizlere sübliminal vesair şeylerden bahsetmeyeceğim. Bunu hepimiz fark etmişizdir. Hissetmişizdir. Bazen radyoda çalan bir şarkıya (yeni neslin bir kısmı bunu anlamayacaktır) takılıp kalırız. Yeniler bilmez hayat daha bu kadar karamsar değilken -evet yine karamsardı ama bu kadar değildi- internet icat olmamış, herkesin cebine telefonlar girmemiş, siz bu dergiyi şu an ki gibi okuma fırsatı bulamamışken radyolar ciddi bir iletişim ve sosyal medya aracıydı. Halen daha arabalarda kullanılan şu an bambaşka bir sektör haline gelen radyolarda bir şarkıya rastlardınız. Ruhunuzun en derin yerini uyuşturan o şarkı gelince kendi sesinizi keser radyonun sesini açardınız. Elinizde olmayan sebeplerle radyo susar yahut frekans bozulursa bazen radyoya zarar verme seviyesinde tepkiler koyardınız. Bu şarkılara bağımlılık seviyenizle aynı oranda gerçekleşirdi. Asıl tehlikeli ve zararsız gibi görünen mevzu burada başlamaktadır zaten. Bazı insanların hayatlarındaki ciddi kararlara bazı şarkıların sebep olduğunu biliriz. İyi bir pazarlamanın ise iyi bir şarkı ile yapılabileceğini zaten çok sefer duymuşuzdur.

Dans mevzusu ise anlamakta en zorlandığımdır. Ne alakası var bunun mutlulukla? Anlamı olmayan ve normal bir insanın yapmayacağı davranışlar neden kişinin mutluluğunun göstergesi olsun? Olsa olsa bir sektörün pazarlama stratejisi yahut şarkıyla eksik kalan uyuşturucunun tamamlayıcı bir ögesi olabilir. Akla, mantığa ve kalbe sığmayan davranışlar bütününü insanlar nasıl bu kadar benimser anlamakta zorlanıyorum! Bu mevzu da belki de müstakil bir yazı yazmam lazım. Dans mevzusu, şuan üzerinde durmaya bile gerek görmediğim bir saçmalıkla önümde duruyor!

Eğlence söylentilerini ise anlamak çok zor. Her yeni gelen nesil daha az çalışıp daha çok eğlenmek istiyor. Piyasada çokça duyduğum bir sözde olduğu gibi zor adamlar kolay zamanları getiriyor, kolay adamlar ise zor zamanları. “Eğlenmeye hakkım yok mu?” sözünü o kadar çok duydum ki. Anlayamadığım nokta bu hak nereden kaynaklanmaktadır? Hangi din bu hakkı kişilere vermiştir? Yahut hangi devletin yasalarında hiçbir şey yapmayın ve eğlenin denmiştir? Size söylerken çekinirler. Ben açıkça söyleyeyim. Eğlenmek diye bir hak yok. Bu kapital sistemin insanı israfa sürüklemek için uydurduğu ve finanse ettiği çok büyük bir yalandır. Bir aylık eğlence için bir yıl çalışmak ne kadar mantıklı geliyor sizlere! Bir gece için bir yıllık birikim yapmanın mantığı nedir? İnsan bir gecede yahut bir ayda ruhundaki boşlukları doldurabilir mi?

Bırakın Allah aşkına bu safsataları. Mutluluk arayan boş hayaller satan bir satıcıya benzer. Ne kazanabilir? Kazandığı kendisine ne fayda getirebilir? Rutininizi saçma sapan şeyler için bozmayın! Sonra o rutine muhtaç kalınca kimse size yardım etmeyecek. Aman dikkat!


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir