Abdurrahman Kıroğlu

Bazen hayatın karşısına geçip özdebir eleştiri, bir denetim, bir otokontrol mekanizması kurmak lazım. Bazen başkası olarak kendimize soracağımız sorulara cevaplar  vermek, bazen de kendimiz olarak başkalarına sorular sormak ve almaktan korkacağımız cevapları duymak gerekir. Bir alışılagelmişliğe başkaldırı gibi, alışkanlıkların bazen dışına çıkmak lazım. Mesela ben bir çocuk olsaydım ve benim babam ben olsaydı her halde diyeceğim belli başlı şeylerden biri şu şekilde olurdu:

“Sen küçükken yapamadığın alışkanlıklara beni sevk etmek için gösterdiğin çaba birçok kişi için takdire şayan olsa da ben daha takdir edebilecek yaşta değilim. Çocukluğun vermiş olduğu ne yapsam yeridir havaları beni alıştırmaya çalıştığın şeylerin bir kısmına karşı tepkiyle duruş göstermemi sağlıyor. Çocukluğun vermiş olduğu güvensizlik ve çekimserlikle sana bunları söylemeyecek olsam da ben söylemeden senin anlamanı bekleyeceğim. Ne de olsa bir çocuk olarak önümde oluşan ve beni şekillendiren ana örnek kalıplarından biri olan senin davranışlarının her zaman kötü olanlarını tercih edeceğimi bilmen lazım. Ben çocuk olarak daha iyiyle kötünün ayrımını yapmakta sağlam karar sahibi değilim. Sözlerinden çok davranışlarını taklit ederek gelişeceğim. Sen neye alışmışsan ben ona alışkanlık göstereceğim. Ta ki mümeyyiz bir akla, doğruyu yanlıştan ayırma kudretine erişene kadar sendeki yanlışlar benim doğrularım arasında yer alacak. İleride seçeceğim yanlışların temelini sen oluştururken, ben senin alışkanlıklarını yol bileceğim. Kendi görüşlerimi yaşama vaktim geldiğinde ise bilmeden senin alışkanlıklarını kendime temel bileceğim. En vazgeçilmezlerim içinde sen olacaksın. Eğer sen namazından ayrılmamışsan, senin namaza sarılman gibi bende bir şeylere sarılacağım. Belki senden bir namaz, bir kitap okuma kalacak bana. Belki de bir televizyon bağımlısı olma yolunda ilk adımları senden öğreneceğim. Belki senin namaza olan alışkanlığını ben futbol takımlarına ya da ona benzer amaçsız ve anlamsız müziğe, bilgisayar program ve oyunlarına vereceğim. Ama her zaman senden alacaklarım temelde olacak. Beni bendeki boşluğa bırakmadan yönlendirmeni takdir edeceğim zaman gelmeden sakın beni dinleme!” 

Çünkü çocukluğu ve çocukluğun getirdiği başı boşluğu, mantık eksikliğini yaşamışlığım bugün gelecek olan çocuğumun ileride bana söyleyecek olduklarını bugünden söyletir. Ama kelimelerle değil, belki bakışlarla, belki duruşuyla, belki benim çocukluğumda yapmış olduğum ve yapmakta ısrar ettiğim davranışların benzerleriyle…

Eğer ben kendimin babası olsaydım ve çocuğuma cesurca, sıkılmadan, bir kısmını da dinlemeyeceğini bildiğim halde tavsiyede bulunacak olsaydım şöyle demeyi -ya da en azından demiş olmayı- isterdim:

“Seni istediğim gibi, isteyecek olduğum gibi yönlendiremediğimin hatta birçok eksik ve hata ile yönlendirmeye çalıştığımın farkındayım. Benim hatalarıma düşmeni istemezken seni kendi hatalarından mahrum edip benim hatalarıma düşürmek belki de bir hataydı. Tamamına yakını alışkanlık yanlışlıklarından kaynaklanan yönlendirme ve tanıtma, hatta direk müdahale etmeler sonucu elbette ki istemeyeceğim yerlere gelmeni beklemek benim için sürpriz olmamalıydı. Seni alıştırabildiğim şeylerin aslında benim alışık olduğum şeyler olduğunu görmem çok uzun zamanımı aldı. Sonunda dediğim şeyi aslında başında görebilecek olmam gerekirken nedense önemsemedim. Seninle namaz kıldığım kadar sen namaza yaklaştın. Seninle okuduğum kadar Kur’an okuduğunu görmeyişim, belki de görmek istemeyişim senin her zaman hatalarını görmeme sebep oldu. Ama her zaman senin için en doğru bildiğim, en iyi gördüğüm şeyleri yapmaya, seni en doğruya, en iyiye yönlendirmeye çalıştım. Yaşanmış hataları yaşamaman için elimden geleni yaptım. Bir hataya birden fazla düşmemen için, tecrübelerden ders alasın istedim. İleride fark edeceklerini -senden ileride olduğum için- fark ettim ve o zaman gelmeden, daha zamanın varken önlem ve tedbirini al istedim. Ufaklıktan alışacağın şeylerin ileride senin hayatın olacağını bildiğimden sana en iyi hayatı sunmak istedim. Çünkü daha sonra alışkanlık değiştirmenin hayatın kendisini değiştirmeye eş olduğunu fark edeceksin. Belki bu sebeple daha en başından bazı değişikliklere girmeyecek, kendini bu değişikliklerden uzak tutacak ve hayatını alışageldiğin zorluklarla geçireceksin. Seni en iyiye yönlendirme çabam aramıza mesafeler koyarken bilemezdim seni en iyiden kurtarmam gerekeceğini…”

Çünkü kendimin babası olmam demek kendimin yapacağı yanlışlara kendimin nasıl tepki vereceğini bilmem ve zamanında nasıl önlemler alma gerektiğini bilmem demek olacaktır. Ama insafım, üzüntülerim, dargınlıklarım, sevinçlerim ne seviyede olurdu bilemem. Alışageldiklerim ve alışabilmeyi istediklerim arasında bunca bocalamam olur muydu, yoksa daha mı çok olurdu bilinmez. Bildiğim tek şey biraz daha anlayışa alışık olmamız gerektiğidir.

Eğer şu an ki düşüncelerim düşünmeyi öğrendiğim ilk zamanlarda olsaydı bende, öncelikle anlayış göstermeye alışmaya çalışırdım. En büyük alışkanlıklarımın ikincisi olurdu anlayış! Hemen ardından parmakla gösterilmek için yaptığım ve yaptığımız şeyleri terk etmeyi alışkanlık edinirdim. Anlayış gösterebilen ve ön planda olmak istemeyen bir insanın huzuru ve rahatlığı ile hareket ederdim. Merkeze aldığım alışkanlığın gerçekleşmesine büyük oranda hizmet ederdi bu iki alışkanlık. Hayatımı adayacağım hayat şekli için edindiğim alışkanlığa hizmet eden alışkanlıklar edinmemi sağlardı bu alışkanlıklar. Hala daha geç kalmış değiliz halbuki. Her an ensemizde olan ecel bizim her an geç kalmışlığımıza işaret ederken, bize uğramadığı her anda daha vakit olduğuna, geç kalmadığımıza göz kırpıyor zaman. Hayatın parodisini ve paradokslarını iç içe yaşarken hayatın yoğunluğundan sıyrılabilsek belki de kendimizi bulabiliriz.

Bu kadar alışkanlıktan bahsetmişken alışkanlıkların efendisini es geçmek çok da insaflı bir durum olmaz herhalde. Hayatın ve ötesinin efendisi bizlere namazı alışkanlık olarak seçerek adeta bizleri yönlendirmekte ve bizlere işte böylece kendinizi kurtaracak yola girebilirsiniz demektedir.

Velhasıl hasat vakti olgunlaşmış ürünler ve eşsiz nimetlere kavuşmak isteyen çiftçi alışkanlıklarını ona göre seçmelidir. Ürün isteyen köylü şehirde gezmeyi alışkanlık edinerek emeline kavuşamaz. Hayat çizgimizi bilirsek hayatımıza alışabiliriz. Ama hayat çizgimizin ötesini bilirsek alışkanlıklarımızı hayat edinebiliriz. Vesselam…


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir