Hazal Keser Demirel

Aslen Güney Rusya’da Penza ilinin Çembar ilçesine bağlı Kikino köyünden olan Molla Carullah ve Damolla Habîbullah Hazret’in kızı Fâtıma Hanım’ın oğulları olarak, 1875 yılında, ailesi Don nehri kıyısındaki Rostov şehrine göç ettiği sırada Rostov yakınındaki Novocerkassk şehrinde doğmuştur Musa Carullah. Bu göç sırasında doğmuş olmasının kaderini etkilemesinden midir bilinmez ama ömrünü çeşitli sebeplerle göç ederek geçirmiş diyebiliriz. 

Henüz altı yaşındayken babasını kaybeden Musa Carullah, ilk eğitimini annesinden aldıktan sonra bir süre Rus okulunda öğrenim görmüş, sonrasında Kazan’da Kül Buyı (Göl Boyu) medresesinde eğitimini sürdürmüştür. 1895 yılında ise Mâveraunnehir’e geçip Buhara medreselerinde eğitim görmüştür. Damolla İvaz Efendi ve Damolla İkram Efendi’den fıkıh ve felsefe, Damolla Mîr Şerif Efendi’den riyâziye dersleri aldıktan sonra lise tahsilini tamamlamak için Rostov’a dönmüştür. Genç yaşta dinî ilimlerde kendini yetiştirmeye başlamış, matematik ve astronomi gibi pozitif ilimlere de ilgi duymuştur. Çocukluğundan itibaren son derece verimli geçen eğitim hayatına üniversite ile devam etmek istemiş, ancak başvurusu reddedilmiştir. Bu reddediliş onu ilim yolundan vazgeçirmemiş, aksine hayatına yön veren nice yolculuklara vesile olmuştur. Musa Carullah, yıllar sürecek olan seyahatlerine hayatının bu noktasında başlamıştır.

İlk olarak gittiği İstanbul’da Mühendis Mektebi’ne yazıldıysa da ardından vazgeçip İslâmî ilimlere yöneldi. Ancak İstanbul’da umduğunu bulamayınca Kahire’ye geçti. Burada üç yıl boyunca fıkıh ve hadis dersleri aldı. Mushaflar ve Kur’an tarihi üzerine çalışmalarının yanında Muhammed Abduh ve Muhammed Bahît ile tanıştığı, hatta kendilerinden ders aldığı kaydedilir. Daha sonra gittiği Mekke ve Medine’de hadis ve fıkıh araştırmalarına devam etti. Hicaz’dan Hindistan’ın Diyûbend şehrine, oradan Şam ve Beyrut’a geçti. Seyahatleri esnasında Arapça ve Farsça’sını geliştirdi. Gezip gördüğü medreselerde gördükleriyle hayal kırıklıkları yaşadı, ezber ve taklide dayalı eğitim sistemine karşı İslâmî ilimlerde ıslah ve yenilik fikirleri hayatının bu döneminde filizlenmeye başladı. 

1904 yılında Rusya’ya döndü. Bir yandan Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde misafir öğrenci olarak eğitim alırken, bir yandan da arkadaşı Abdürreşid İbrahim’in çıkardığı Ülfet (Petersburg, Aralık 1905 – Haziran 1907) ve et-Tilmîz adlı gazeteler yanında el-Islâh (Kazan, Ekim 1907 – Temmuz 1909) ve el-Asrü’l-cedîd (Uralsk, Ocak 1906 – Ocak 1907) gibi yenilikçi gazete ve dergilerde Rusya müslümanlarının siyasî faaliyetleri, insan hakları, mektep ve medreselerin ıslahı gibi konularda yazılar yayımladı.

İlahiyat profesörü Hayrettin Kırbaşoğlu Musa Carullah için şöyle diyor: “Sadece entelektüel değil, aynı zamanda aktivist bir insandı. Onun fikirleri masa başında üretilmiş fikirler değil, İslam dünyasını bizzat gezip görerek, oradaki gerçekliklerle yüzleşerek ve tanıyarak bu fikirleri ortaya çıkarmıştır.” 

1905’ten itibaren Rusya’nın Türk asıllı aydınlarının başlattığı siyâsî faaliyetlere aktif olarak katıldı, Ocak 1906’daki II. kongrede başkâtip oldu. Ağustos 1906’da yapılan III. kongrede Rusya Müslümanları İttifakı teşkilâtının merkez komitesine seçildi. 1909 yılı sonunda Orenburg’a taşındı ve oradaki Hüseyniye Medresesi’nde ders vermeye başladı. “Rahmet-i İlâhiyye” adlı makalesinin Şûra dergisinde yayımlanması üzerine “Kadîmci” âlimlerin sert eleştirilerine mâruz kaldı ve 1910’da medreseden ayrılarak Petersburg’a döndü. Hazırlamakta olduğu Tatarca Kur’an tercümesini 1912’de bitirdiyse de bastıramadı. 1913 yılında Petersburg’da Emanet Matbaası’nı kurup Muhammed Ayaz İshakî İdilli ile birlikte ‘İl’ adında bir gazete çıkarmaya başladı. Bu dönemdeki yazılarında, arkadaşı Ziyâeddin Kemâlî ve Osmanlı aydını Celâl Nuri gibi İslâmiyet’te reform yapılmasını isteyen kişilerin görüşünü doğru bulmadığını belirtti. 1914’te Mülâhaza adlı eserini telif ederek Rızâeddin b. Fahreddin’in din-dünya ayırımını esas alan fikirlerini eleştirdi. Ona göre Batı dünyasında kiliseyi devletten, dini hayattan koparmayı hedefleyen dinî-dünyevî şeklindeki ayırım İslâm’ın özüne uymamaktadır. 

1917’de yapılan V. Umumi Rusya Müslümanları Kongresi’nde erkek-kadın eşitliğini savunan bir rapor sundu; ayrıca Rusya’da yaşayan müslümanların dinî ve millî hürriyetlerinin sağlanmasıyla ilgili bir öneride bulundu. Ancak komünist idareye yakın olan Alimcan İbrahimov’un müslümanlar için kültür, edebiyat ve idarî bakımdan ayrı birimlerin oluşturulması ve buna göre belirli sınırlar içerisinde cumhuriyetlerin kurulması teklifi kabul gördü. 1919-1920’de yurtlarından sürüldüğü için Moskova’ya gelen Hint müslümanlarına destek olmaya çalıştı. 1920 sonunda Bolşevik işgalinin ardından Buhara’ya gitti ve orada yapılan kültürel yıkıma şahit oldu. 1921’de Sovyetler aleyhine çalıştığı iddiasıyla Taşkent’te tutuklandı ve on bir ay hapis yattıktan sonra Leningrad’a dönüp oradaki büyük camide imamlık yapmaya başladı. İslâm Milletlerine adlı eserinin Berlin’de yayımlanması üzerine 1923’te tekrar üç ay süreyle tutuklandı, ardından üç yıl süreyle Moskova’ya sürgüne gönderildi. 

Mûsâ Cârullah, 1926’da Mekke’de yapılan Umumi Dünya Müslümanları Kongresi ile Kahire Hilâfet Kongresi’ne katıldı. 1927’de hacca ve oradan II. Hilâfet Kongresi’nde bulunmak üzere Kudüs’e gitti. Müslüman din âlimlerine karşı yapılan baskıların artması yüzünden 1930 yılı sonunda ailesini bırakıp Rusya’dan kaçtı, önce Afganistan ve Hindistan’a, ardından Mısır’a gitti. 1932’de düzenlenen I. Türk Tarihi Kongresi’ne katıldı. 1933’te Berlin’e giderek Arap harfli bir matbaa kurdu ve bazı eserlerini yayımladı. 1934 yılında İran ve Irak’ta Şîa üzerine araştırmalarda bulundu, Muhsin el-Emîn gibi Şîa müctehidleriyle görüştü. Mısır’dan Hindistan’a ve oradan Japonya’ya gitti. 1938 sonuna kadar Tokyo’da kaldı. II. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Japonya’dan ayrılıp tekrar Hindistan’a geçti. İngilizler tarafından Japon yanlısı olduğu gerekçesiyle Hindistan’da tutuklandı. Bir buçuk yıl hapis yattıktan sonra Bopal şehrinde gözetim altında bulundurulmak şartıyla serbest bırakıldı. Bu arada ilmî faaliyetlerini sürdürdü; 1944-1946 yılları arasında on eser yayımladı. Hastalığı sebebiyle 1947’de Kahire’ye ve oradan İstanbul’a geçerek tedavi gördü. Türk vatandaşlığına kabul edildiyse de İstanbul’un havası kendisine iyi gelmediğinden tekrar Kahire’ye döndü. Mûsâ Cârullah, on dokuz yıldan beri uzak kaldığı ailesini göremeden 25 Ekim 1949’da Kahire’de vefat etti ve Afîfî’deki Hidîviyye Mezarlığı’na defnedildi.  

“Rusya müslümanları arasında ıslah hareketinin öncülüğünü yapan Kursavî, Mercânî ve Rızâeddin b. Fahreddin gibi âlimlerden etkilenen Mûsâ Cârullah’ın görüşlerinde yer yer Selefî ve tasavvufî unsurlara rastlanmaktadır. Yenileşmeyi savunmasına, ictihadın lüzumuna inanmasına ve taklide karşı olmasına rağmen İslâmiyet’in reforma ihtiyacı bulunmadığını vurgulamıştır. Mektep ve medreselerin ıslahı, içtimaî, siyasî ve iktisadî yapıdaki aksaklıkların düzeltilmesi Mûsâ Cârullah’a göre Rusya müslümanlarının en önemli meseleleridir. Medreselerde okutulan derslerin gerçekte dinî ilimlerden uzak olduğunu, kelâm ve mantık gibi konuların öne çıkartılıp Kur’an’ın sosyal yönünün ihmal edildiğini ileri sürmüş ve hadis, tefsir, tarih, tabii ilimler, matematik gibi derslerin medreselerde okutulmasının gerekli olduğunu söylemiştir. Sosyal hayattan ve modern ilimlerden kopuk eğitimin yanlışlığına işaret eden Mûsâ Cârullah, medreselerin ıslahını kabul etmeyen Kadîmciler ve sadece modern ilimlerin okutulmasına taraftar olan bir kısım Cedîdciler’e karşı çıkmıştır. 

İslâm hukuku çalışmalarına da önem veren Mûsâ Cârullah, İslâm dünyasındaki gerilemenin temelinde ictihad serbestliğinin ortadan kalkıp fikrî tembellik ve taklidin yaygınlaşmasının yattığını söyler. Taklitten fıkıhçıları, İslâm akîdesine felsefenin ve yabancı fikirlerin girmesinden kelâmcıları sorumlu tutar. İslâmiyet’in akla büyük önem verdiğini, farklı mezheplerin de bu sebeple zuhur ettiğini, ancak sonraki âlimlerin tutumu yüzünden bu fikrî serbestliğin yok olduğunu belirterek mezhep taassubuna tepki gösterir. Ona göre kelâm ilmi İslâmiyet’in ilk yıllarındaki dinamizminin kaybolmasına sebep olmuş, müslümanların zihinlerini gereksiz tartışmalarla işgal etmiş, İslâmiyet’in sade ve saf olan akîdesini karmaşık hale getirmiştir. Bundan dolayı Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hz. Peygamber’in uygulamalarını en iyi bilen Selef’in tutumunu örnek almak en doğru yoldur. Fıkıh ve kelâm eleştirisine karşılık tasavvufa değer veren Mûsâ Cârullah aklın yanında keşfin de önemine inanır ve onun bir tür aklî bakış açısı olduğunu söyler. Tasavvufun hoşgörüsünü ve fikir hürriyeti gibi konularda müsbet yaklaşımını takdir eder. Bununla birlikte imâm-ı muntazar, gavs, kutub, evtâd, nücebâ, abdal gibi tasavvufî kavramların İslâmiyet’e sonradan girdiğini belirterek ruhbaniyete dönüşen tasavvuf anlayışını eleştirir.

Kadınların sosyal hayatın dışına itilmesini ve eğitimden mahrum bırakılmasını şiddetle eleştiren Mûsâ Cârullah, kadının İslâm’ın ilk dönemindeki saygınlığını tekrar kazanabilmesi için eğitime önem verilmesi ve hukukî güvencelerin sağlanması gerektiğini söyler. Mûsâ Cârullah dinler tarihi araştırmalarının önemine temas etmiş, dinlerden söz ederken birine hak, diğerine bâtıl demekten sakınmanın ve her dine saygı göstermenin gereğine inanmıştır. Rahmet-i İlâhiyye Bürhanları adlı eserinde âhirette dâimî azabın ilâhî rahmete uygun olmayacağını ve Allah’ın mağfiretinin herkesi kapsadığını söyler. Mustafa Sabri Efendi bu görüşünden dolayı onu eleştirir. Bununla birlikte yenilikçi olarak tanımladığı Mûsâ Cârullah’ın Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber hakkında çok saygılı bir dil kullandığını ve her şeyi Batılılar’dan alan reformcularla bir tutulamayacağını belirtir (Yeni İslâm Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiyyesi, s. 5-6). İdil-Ural bölgesinin yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biri olan Mûsâ Cârullah Rus kültürünü iyi bilen, bunun yanında İslâm dünyasının içinde bulunduğu problemlerle yakından ilgilenen, İslâmî yenileşme hareketlerinden haberdar ve Kur’an ilimlerine, İslâm hukukuna, hadis ilmine vâkıf çok yönlü bir âlim ve düşünürdür.”(1) 

TDV İslâm Ansiklopedisi https://islamansiklopedisi.org.tr/musa-carullah

*Bu yazı TDV İslâm Ansiklopedisi ve çeşitli belgesellerden faydalanılarak derlenmiştir.


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir