Kalemtıraş Ekibi

Körfez ülkeleri arasındaki Irak, Orta Doğu’da yer alan stratejik mevkisiyle, sahip olduğu petrol rezervleri ile Körfez‘in önemli ülkelerinden biri durumundadır. Hz. Ömer döneminde İslam’a giren Irak topraklarında, zulüm sanki tohum gibi ekilmiştir ve bugünlerde artık zulümden başka bir şeyin yeşermediği topraklar hâline gelmiştir. Birçok savaşa ev sahipliği yapmış, türlü türlü entrikalardan geçmiş kadim İslam memleketi. 

Irak’ı bizler yakın tarihte Saddam Hüseyin ile hatırlarız. Saddam Hüseyin, Arapları tek bayrak altında toplama arzusuyla Baas (Diriliş) Partisi’ni kuran Mişel Eflak’tan el almıştır desek yeridir. Peki kimdir Saddam Hüseyin? Irak’ın Tikrit kentinin dışında el-Avja köyünde doğmuştur Irak’a şekil verecek olan çocuk. Daha doğmadan babası ve ağabeylerini kaybetmiş, annesi yokluk içinde bir başına kalmıştır. Annesi, doğmasını istemediği bu çocuğun hayatta kalma şevki karşısında ona direnen anlamına gelen Saddam ismini vermiştir. Tüm dünyanın Saddam Hüseyin olarak tanıyacağı bu çocuğun tam adı Saddam Hüseyin Abdülmecid et-Tikriti’dir. Dayısının yanında büyüyen Saddam Hüseyin, dayısı gibi asker olmayı seçmiştir. 1956 yılında artık Irak’ta da nüfuz kazanmaya başlayan Arap Milliyetçisi Baas Partisi’ne katılmıştır. Irak lideri Abdulkerim Kasım’a suikast düzenlemiş, başarısız olunca Mısır’a kaçmak zorunda kalmıştır. 1963’de Saddam’ın yarım bıraktığı işi Baas Partisi tamamlamış ve Kasım’ı öldürmüştür. Suikast sonrası fikrî ayrılıklar yaşamaya başlayan muhalif Baasçıların başını ezen kişi, Saddam Hüseyin olarak karşımıza çıkmaktadır. Ahmed Hasan el-Bekr iktidara geldikten sonra Saddam Hüseyin istihbaratın başına getirilmiştir. Ülke kaynaklarını millileştirme yolunda politikaya da dahil olan Saddam, 1979’da el-Bekr’in istifası üzerine cumhurbaşkanı seçilmiştir. Askeri konseyi, parti genel sekreterliği ve başbakanlığı kendisine bağlayarak tek adamlığını ilan etmiştir. Bundan sonra Irak’ta tam bir korku imparatorluğu kurmuştur. Artık Irak’ta faili meçhul cinayet yoktur, faili malum cinayetler vardır. Çıkan Irak-İran savaşı son esirlerin teslim tarihi olan 2002’ye kadar sürmüştür. Çok sayıda insanın katledildiği bu savaştan geriye hafızalarda yüreklere sığmayacak kadar acı  Halepçe katliamı kalmıştır.  

Ortadoğu’da dengeler değişirken okyanus ötesinden Irak’a bir müdahale gelmiştir ve ABD başkanı George Bush, nükleer silah kullanıldığı iddiasıyla Irak’a girmiştir. 2003’te başlayan Irak savaşı, 2006’da Saddam’ın idamıyla son bulmuştur. Bayram günü, bayram havasıyla başlayan bu süreçte Saddam’ın heykellerini devirenlerin mutluluğu gözlerden kaçmamıştır. Nitekim henüz eli kanlı zalim diktatörün devrilmesinin Iraklılar için daha kötü günlerin başlangıcı olacağını kimse bilmemekteydi. İnsaf ve merhamet yoksunu ABD, akla hayale gelmeyecek zulümler ile Saddam’ı aratır hale gelmiştir. Öyle ki Saddam’ın heykelini iştiyakla devirenler yeniden o heykelleri dikmek ister hale gelmişlerdir. Kontrol iyice kaybedilmiştir. 50-60 milyar dolarlık savaş bütçesiyle Irak’a giren ABD 3 trilyon doları aşmıştır. Nuri el-Maliki bütçe görüşmelerinde 3 milyon dul kadının maaşından bahsederken kimse bu kadınların nasıl dul kaldığından bahsetmemiştir. 2011’de ABD’nin adeta bataklık hâline getirdiği Irak’tan çekilmesine rağmen Irak hâlâ kendisine gelebilmiş değildir. Bir zamanların ilim merkezlerinden olan Irak üzücü bir şekilde zamanla hafızalardan da silinmeye başlamıştır. 

Gözümüzden ırak kalan Irak, yüreklerimizden de bu kadar ırak kalmalı mıydı?


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir