Hazal Keser Demirel

“Babalarımızı Kur’an’ı anlayabildikleri dilden okumaz hâlde bulmuş ve Kur’an’ı anlayabildiğimiz hâlde okuyarak onları üzerinde bulduğumuz yoldan sapmışızdır. Babalarımızın emperyalistlerin dünyayı emellerine hizmet ettirebilmek için oynadıkları oyunları bilmez, öğrenme gereği de duymaz bir yolda bulmuş ve bu yoldan sapmışızdır. Şayet sapıklık babalarımızı üzerinde bulduğumuz yolu Kur’an ölçüleri ile yargılayarak, sapılması gerekeninden sapmaksa, biz sapığız. Bu sapıklığı da peygamberimizden öğrendik. Onun da Kur’an’dan öğrendiğine eminiz ” 

Bu satırların sahibi, Türkiye’nin 70-80’li yıllarının özellikle de İslam ve siyaset üzerine önemli söylem ve çalışmalarda bulunan düşünürlerinden biri olan Ercüment Özkan’ı tanıyacağız kısaca.

Yukarıdaki sözlerinden de anlaşılacağı üzere, duvarda asılı duran Kur’an’a karşı olması, okunması ve anlaşılması üzerine dikkat çekmesi en belirgin görüşlerindendir. Geleneksel din anlayışına karşı mücadele ettiği bilinmektedir. Türkiye’de bilinen ilk meal hafızıdır.

Ercüment Özkan 23 Ocak 1938’de, Kırşehir’in Mucur ilçesinde; Gümüşkümbetli Türkmen kızı Hüsniye Hanım ile Alibeyoğulları’ndan Ali Bey’in ikinci çocukları olarak dünyaya geldi. Kendisinden sonra 6 kardeşi daha oldu. Babası PTT’de telgraf memuru olarak çalışıyordu.

1950 yılında ilkokulu Mucur’da bitirdikten sonra ortaokula başladı. Babasının memuriyeti nedeniyle ortaokula Kayseri Erkek Lisesi’nde devam etti. Lise son sınıfa kadar aynı okulda okuduktan sonra, son sınıfı Kırşehir’de tamamladı. Kitap okumaya ilgisi lise yıllarında başladı. Vefat ettiğinde kütüphanesinde 7000 ciltten fazla kitabı vardı. 

Ailesinin maddi durumu onu küçük yaştan itibaren hem çalışıp hem okumaya mecbur bırakmış, ufak tefek çeşitli işlerde çalışmış, özellikle de liseden sonra çalışma hayatına daha çok atılmıştır.

1957 yılında annesini kaybetti. 58 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine başladı fakat mezun olmasına iki ders kala okulu bıraktı. İslami faaliyetlerle ilgisi, dönemin İslami dergileri ve yazarları ile kurduğu temaslarla başladı. 1960 İhtilali döneminde gerek fikrî birikimini  gerekse Türkiye’de egemen olan sistemi, devlet ve toplum yapısını ciddi olarak sorgulamaya başladı.

1960 yılında Basın Haber Ajansı’nı (o zamanki adıyla Basın Tetkik ve Haber Alma Merkezi) kurdu. Türkiye’de ilk defa yazılı basından kupür derleme işini meslek hâline getirdi. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Arap-Fars Dilleri Bölümüne başladı. 3. sınıfta iken ayrıldı. 63 yılında daha önceden tanıdığı ve aynı fakültede öğrenci olan Mukaddes Özkan hanımefendiyle evlendi.

Bu dönemde Türkiye’deki geleneksel din anlayışına ve müslümanların uzlaşmacı tutumlarına ciddi eleştiriler getiren Hizbu’t Tahrirül-İslami (İslami Kurtuluş Partisi) ile tanıştı. Kısa zamanda Hizbu’t Tahrir hareketinin Türkiye sorumluluğuna getirildi. Yoğun olarak tebliğ ve eğitim çalışmalarına başladı. Ona göre Türkiye’deki geleneksel muhafazakar müslüman profili İslam’a çok aykırıydı. Özellikle 60’lı yıllarda Türkiye Müslümanlarının sahih İslam’la tanışmaları ve tevhidî mücadeleyi benimseyip üstlenmeleri konusunda kamuoyu oluşturan faaliyetlerde bulundu. Elbette bu durum gelenekçi kesimi ve basını tedirgin etti. Tasavvufa karşı da mesafeli bir duruşu vardı. Hatta tasavvufçulara dair çok sert eleştirileri de olmuştur:

”Daha düne kadar çok büyük bir İslam büyüğü diye bildiğimiz nicelerinin tepesine kadar şirk içinde olduğunun delillerini görüyor ve şaşırıp kalıyorsunuz. Nice büyüklerimizin insanları küfre, şirke sokmakta olduğunu, şeytanı da geride bırakacak derecede büyük şeytanlıklar yaptığını görüyor, okuyorsunuz. Allah’ı koynuna alanları, haramı/helali ”derya gibiler”e kaldıranları, karısını evine gelip gidenlere ikram eden (abdal tabakasına ermiş) velileri, gaybı bilen ve gezdiği yerlere bereket yağdıran efendileri, Kur’an’dan 700 yıl sonra yazdığı şiir kitabı (Mevlana’nın mesnevisi için söylüyor) için ”Alemlerin Rabbinden indirilmedir!” diyenleri ve daha şeytanın aklına gelmeyenleri insanların başına getirenleri tanıyorsunuz. düşünürseniz göreceksiniz ki bunların müslümanlıkla uzaktan yakından ilişkisi yoktur.”

Türkiye’de kökleşmiş geleneksel İslam’a karşı en sert çıkışlardan biridir bu belki de.

66 yılında Adalet Partisi’nden gelen milletvekilliği teklifini reddeden Özkan, 67 yılında yasadışı İslami örgüte üye olmak suçundan tutuklandı. 1964-1967 yılları arasında Türkiye sorumlusu olduğu Hizbu’t Tahrir’le fikri anlaşmazlığına düşerek hapishaneye girdikten bir ay sonra bütün ilişkilerini kesti. Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 13 ay süren yargılama süresince, Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde müebbetlerin koğuşunda kötü şartlar altında kaldı.

Eylül 1968 tarihinde İslam devleti kurmak için yasadışı örgüte üye olmaktan dolayı TCK’nın 163. maddesine dayanılarak 4 yıl ağır hapsine, 2 yıl Bingöl’de gözetim altında bulundurulmasına (sürgün yani zorunlu ikamet cezası) ve 4 yıl kamu hizmetlerinden (memuriyetten) men cezasına karar verildi. Cezasının ağır oluşunda MİT’in mahkemeye baskı yapması etkili oldu. Önce Ankara Çamlıdere’de, sonra Mucur Cezaevinde yattı. 1969 yılında Adana Cezaevine nakledildi. Buradan da İmroz (Gökçeada) Tarım Açık Cezaevine nakledildikten sonra 1970 yılında tahliye oldu. 75 yılında ilk kez olmak üzere hacca gitti. 

1981 yılında özel küpür arşivini ve yirmi yıllık birikimini daha geniş bir kitleye ulaştırabilmek için bir grup arkadaşıyla birlikte İktibas dergisini çıkarmaya başladı. Türkiye’de türünün ilki olan süreli yayınlar tarama dergisi olan İktibas’ı ilk 4 yıl on beş günlük, sonrasında da ölümüne kadar aylık olarak yayımladı. Türkiye’de İslami nitelikli dergilerin ilklerinden olan ve uzun yıllar yayın hayatına devam eden İktibas’ta 12 yıl boyunca Selam İle, Yorum, Kavramlar ve İktibas’a/tan Mektuplar köşelerini yazdı. Dergi yüksek bir tirajı yakaladıktan sonra siyasi polisin dağıtım şirketlerine yaptığı baskı nedeniyle dağıtıma verilemedi. 

1982’de Isparta’da tutuklandı, 1985’te ise Ankara Siyasi Polisi (bugünkü adıyla terörle mücadele) tarafından gözaltına alınıp 14 gün sorgulandı. 

Bu sıkıntılı yıllar, aynı zamanda çalışmalarının merkezine Kur’an’ı aldığı bir dönem oldu.

80’li yılların sonlarında ağır bir felç ve sonrasında iki defa kalp krizi geçirmesi onu bu çalışmalardan alıkoyamamıştı. 1991 yılında legal bir parti kurma teşebbüsünde bulunmuş, ancak zannımca siyasi anlamda biraz sığ kalmıştı. Alt yapı oluşturma ve taraftar bulma açısından aceleci davranmış ve bu teşebbüs zaman içinde tarihe gömülmüştü. 

Ercüment Özkan’ın kendi ismiyle İktibas Dergisi’ndeki yazılarından derlenen iki kitabı yayınlandı: İnanmak ve Yaşamak, Tasavvuf ve İslam.

Kur’an ışığıyla bir yol açmış; fikirleri, eleştirileri, söylemleriyle ülkemizde hâlâ tartışılan, konuşulan bir ilim insanıdır Ercüment Özkan. Daha derinden tanımaya, araştırmaya, okunmaya değer bir isimdir. Her ne kadar her fikrine, her çıkışına katılmasam da, döneminin cesur fikir adamlarındandı. Takdire ve örnek almaya değer, aksiyon dolu bir hayat yaşamış, 23 Ocak 1995 tarihinde vefat etmiştir.


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir