Abdurrahman Kıroğlu

Türkçemizin üzerine belki de en çok edebiyat yapılan kelimelerinden birisini masaya yatırıyoruz. Veda sayımızda “veda” kelimesini ele alıyoruz. TDK bu kelimeyi “Ayrılırken birbirine selam ve esenlik dileme” olarak tanımlamış. İçerisinde ayrılık, işteşlik, güzel temenniler ve talep barındırdığını söylemiş. Veda kelimesi Arapça kökenli olup Arapçada kullanıldığı anlamıyla paralel kullanılmaktadır. Vav, dal ve ayn kelimelerinden müteşekkildir veda kelimesi Arap dilinde. Rahat olmak, sakin olmak, ferah içinde olmak, ayrılmak, terk etmek, kalanların gidenlere güle güle demesi, Allah’a emanet etmek, vermek, teslim etmek, yatırmak, gitmek, uğurlamak, yumuşak başlı olmak, müsaade etmek, iki tarafın husumeti bırakması, davet etmek, çağırmak, dua etmek, beddua etmek anlamlarında kullanılmaktadır. Belki de tüm bu anlamları barındırdığı için veda kelimesini almışızdır dilimize.

Elveda ise Arapçaya mahsus olan, dilimizde olmayan bir kelimeyi belirli yapmak için kullanılan harf-i tarif ile “veda” kelimesinin birleşiminden oluşmuştur. Yani herhangi bir veda için değil, belirli bir veda için kullanılan bir kelimedir. Belki her veda, giden ve kalan için önemli bir vedadır. Lakin her veda, her giden için yahut her kalan için önemli olmak zorunda değildir. Bazen gidişler ayrı bir huzur getirir. Bazen gidişler hüznün kendisine dönüşür. Yine de her veda, içinde yeni bir başlangıç bulundurur. Günümüzde çoğunlukla edebiyatçıların melankolik halinden dolayı “veda” kelimesi olumsuz, hüzünlü ve can acıtıcı bir anlamda kullanılmaktadır. Belki de insanın içinde yer alan mevcudu koruma arzusudur, vedaya kötü gibi bir algı çizdiren.

İnsan, doğası gereği elde ettiği şeyleri koruma zorundaymış gibi hisseder kendisini. Bir dönem lütuf gibi görünen şeyler, bir dönem hak gibi algılanır. İnsanın doyumsuzluğu da buradan gelmektedir. Hep daha fazla elde etme ve daha fazla elde tutma arzusu içerisinde bulmaktayız kendimizi. Bu arzu bazen bir ilçeye, bazen bir mahalleye, bazen bir sokağa hapseder bizi. Bazen bedenimiz serbesttir de ruhumuz, düşüncemiz hapsolmuştur. Her zaman kötü bir şey değildir bu elbette. Mevcudu korumanın hazzı da doyumsuzdur. Lakin bazen insan aidiyetsizliğe hapsolur. Ne elde etmiş gibi hisseder ne elinden kaybetmiş gibi hisseder. İşte vedalar burada devreye girer. Neyi muhafaza edip neyi bırakacağın noktasının sonucudur veda! Çoğunlukla her iki taraf için de iyi sayılabilecek sonuçlar doğurur.

Eskiler “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır.” demişler. Yani her vedanın bir ferahlığa gebe olduğunu anlatmak istemişlerdir. Tabii ki yerinde ve zamanında yapılabilen bir vedadan bahsediyoruz. Erken veya geç gerçekleşen vedalar, beraberinde hüzün ve acı getirir. Ruh halleri stabil olmayan şairlerin ise çoğu zaman duyguları karıştırıp ferahlığı buhran gibi görmeleri de olağan şeylerdendir. Zaten şiir dediğimiz şey, derdini nesir ile anlatınca tatmin olamayanların nesire veda etmesi değil midir? Şiir sanki vedanın edebi türüdür. Şair, yazdığıyla diğer şairlerden ayrılmak ister. Yazdığı ile kendisini ferahlatır. Şiir yazma sürecindeki sancılarından ayrılır. Okuyucusunu ya da dinleyicisini şiiri ile bir yere götürür; ya orada bırakır gelir ya da kendi kalır, geri gelmez. Bu nedenle şiir, vedanın edebi şekli gibidir. Her gidiş bir ferahlık kapısı açar hem gidene hem kalana. Önemli olan, o kapıdan geçecek iradeyi gösterebilmektir. Aslında her veda bir irade gösterebilmektir.

Bir film repliği hatırlıyorum: “Ben onu şu kadar zaman önce öldürdüm ama o yeni öğreniyor.” gibi bir şeydi. Vedaları da buna benzetiyorum. Giden kişi, aklına ne zaman koyduysa gitmeyi, veda gerçekleşmeye başlamıştır. Karar verilmiş tarih belki bellidir, belki belli değildir. Veda vuku bulduğunda ise artık kalanlar için vedayı idrak vaktidir. Her ayrılık hüzün barındırmaz, bunu unutmayalım! Bazen ayrılıklar, huzurun tesisi için elzemdir.

Unutmamak da önem vardır! Nostaljiyle yaşanmaz. Nostalji bir andır. An beklemekteyken bizler, akıp gitmekte olan bir zamanla kayıtlanmışız. Hayatın akışı içerisinde çoğunlukla önemli şeyleri unutmaya meyyaliz. Bazen hüzünlü bir veda sandığımız şey, hayatımızın en eğlenceli şeyi olabilir. Mesela, nesnelerden ayrılmayı hüzünlü bulup insanların ölümüne duyarsız kalabiliyoruz. O zaman hangi duygunun ne olduğunu bilmeden mi yaşıyoruz? Belki de çağımızda duygulara veda etmişizdir. Karşımıza duygular çıktıkça onlarla ne yapacağımızı bilemiyoruz. Neye, nasıl veda ettiğimizden habersiziz. Vedalar güzel olsa da bilinç seviyesinde olması daha güzel.

Öyleyse sevgili okur! Uzun zaman önce çıktığımız Kalemtıraş Dergisi yolculuğuna bu sayıyla son verdiğimizi sizlere duyuruyoruz. Bu bir veda yazısıdır. Sizin için de bizim için de mutluluk ve ferahlık getiren bir veda olmasını temenni ediyoruz. Okumayı ve yazmayı bir düşünsel faaliyet olarak gördüğümüzden, düşünmeyi bırakmamanızı temenni ediyoruz. Çok uzun zamandır içimde biriktirdiğim, gizlice bir yerlere yazmaya başladığım ve sonunda Kalemtıraş Yayın Kuruluyla bir araya geldiğim bu süreç oldukça tatmin ediciydi. Sevgili İmtiyaz Sahibemizin kararlı ve istikrarlı duruşu ile genel bir yayını yönetmeye çalışmak uykusuz bırakıcı ama gayet tatminkârdı. Bilenmiş yüreklerin sivrilme yeri olan Kalemtıraş Dergisine gönderilen tüm yazıları okuyup değerlendirdiğimiz bu yolun artık sonuna geldik. Edebiyatın öneminin kaybedildiği şu günlerde bir nebze edebi bir duruş gösterebilmek bizim için sevindiriciydi. Dergimize yazı gönderen tüm yazarlara özel olarak teşekkür ediyorum. Özellikle yazmaktan geri durmayanları ayrıca tebrik ediyorum. Ve siz değerli okuyucularımızla, herhangi bir Kalemtıraş yazarının belki başka bir yerde, başka bir yazıda karşılaşabileceğimizi hatırlatarak okumaya ve düşünmeye devam etmenizi temenni ediyorum.

Vesselam…

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir