Elif Mert
Başlamak dediniz hocam, metine “baş”tan başlanır. Kelimeleri bu kadar ayırma kızım. Sonra bir gün ayrılmaz bir kelime yapışır yakana. Aşk. Yani sarmaşık. Fakat insan işi olmazsa bir yere girer mi hocam? Efsunlu sözler istiyorsun anlaşıldı. İnsanın işinin olmadığı bir yer yoktur. İşim yok diyerek girse de bir yere, bir hikâyededir kızım. Üstüme edebiyat bulaştıracaksınız hocam. Annem lekesi çıkmaz dedi. Edebiyat leke bırakmaz kızım ama lekeyi yazar. Sokakta yazacak mutlu şeyler yok mu hocam?
Merhaba gözlem. Merhaba suskunluk. Merhaba sokaktan beslenen şair. Merhaba dizelerime konuk olmaktan habersiz yürüyenler. Merhaba şiir. Teşekkür ederim.
Çiçek gibisiniz hocam. Böyle denmez ki ama. Buldum. Siz papatyanın “seviyor” çıkan yaprağısınız. En çok ben sizi seviyorum. Yaprakların başlarını okşuyorum. Bazen kelebekler benden önce davranıyorlar. Onlar gibi uçmayı çok isterdim. Uçmaya özlem duyuyorum, biliyor musun? Fakat hocam insan uçmaya nasıl özlem duyar?
Kafamızda fikirler, midemizde kelebekler uçuşmuyor mu? Hem kuşlar, izlediğin kadar uçuyorlar. Onlara bakmazken uçtuklarını görebiliyor musun?
Biz de kuşların izlediği kadar mı yürüyoruz hocam? Semadan bakınca yürüyen noktalar olduğumuzu sanıyorlardır. Bu durumda kuşlar da cümlenin sonunun geldiğini bilerek başlarını kaldırıyorlar. Noktadan kurtulduklarını sanıp baştan başlıyorlar.
0 yorum