Abdurrahman Kıroğlu
“Vahiy insanın içindekini ortaya çıkarır.”
İhram; kişinin üç haram içerisine girmesidir. “LA RAFES, LA FUSUK, LA CİDAL”. Amacı hacca hazırlıktır, haccın şartlarındandır. İhram Rahman’ın misafirlerinin giyim tarzıdır.
Öncelikle ihramın amacına ve şartlarına bakalım:
Adı: İHRAM
Amacı: Her yıl Rahman’ın evini ziyarete giden Rahman’ın misafirlerinin kıyafetidir. Bu ziyaret işlemine hac ismi verilmektedir. Hac kelime yapısı ve yerine getiriliş şekli göz önüne alınınca “Şeytanla Savaş” anlamına gelmektedir. Her yıl milyonlarca insan Rahman’a misafir olup bu simgesel şeytanla savaşı yerine getirirler. İhram ise Rahman’a misafir olmak isteyen kişinin ilk geçmesi gereken kapıdır. Beyaz dikişsiz kumaştan meydana gelen bu elbise kefen gibidir. Altına ve üzerine hiçbir türlü başka elbise giyilemez. İhramın bu simgesel amacı Müslümanlara çok derin anlamlar ifade eder. Belirli günler içerisinde yapılan bu şeytanla savaş eylemini-haccını- yerine getiren şuurlu Müslüman her gününü belirli bir gün yapmak uğraşına girer. Her gün beyaz bez parçası görünürde üzerinde olmasa bile ihramın şartlarını sürdürerek manevi bir ihramla Rahman’a misafirliğini yani şeytanla savaşını devam ettirmeye çalışır. Bu ise huzurun ve felahın kaynağıdır.
Şartları:
“LA RAFES”: Bu modern diye ifade edilen toplumların potasında eriyip yok olmaya yüz tuttuğu cinselliktir. Çağdaş ve ileri bir hayvanlık seviyesine ulaşmak için hayvanlardan daha adi ve lüzumsuzca yapılan cinsel davranışlar tüm dünyanın başındaki en büyük belalardan birisidir. İhramın bu şartı cinselliği yasaklamaktadır. Hac ve yahut umre yapacak olanlar ihrama girdikten sonra kesinlikle cinselliği içeren şeylerden uzak durmalıdırlar. Rahman’ın evinde bulunan misafirler kendilerine helal dahi olsa eşlerinden bile uzak durarak bu şartı zirvede yaşarlar. Her ihlal edilişi fazladan bir kurban gerektirir. Rahman’ın arzında olanlar ise güncel hayatta cinselliği hatırlatan söz, fıkra, davranış, bakış, ima, müzik, film, dizi, poster, gazete, dergi, kitap, oyun ve benzeri şeylerden uzak durarak bu maddeyi yerine getirirler.
“LA FUSUK”: İslam’a saldırmanın artık alışılmışın ötesinde bir hayat tarzı olmaya başladığı Türkiye’de-zaman zaman tersi görülse de- bu maddeyi anlamakta da çok zorlanmayacağımız açıktır. Fısk denilen şey beyaz bir kâğıda leke koymaya benzer. Bu leke kâğıda ait olmasa bile aslını değiştirmeye yönelik bir harekettir. Yani fısk İslam’a atılmaya çalışan lekelere benzer. İhram’ın bu şartı fıskı yasaklar. Rahman’ın evinde bunun en açık örneği ihramlı kişinin mahrem yerlerinin görünmesidir. Çünkü sanki ihram onu bu durma düşürmüş gibi görünür. Aynı zamanda harem bölgesinde kendi kılını dahi olsa, bir yaprak dahi olsa hiçbir canlıya zarar vermemek gerekir. Çünkü bu Allah’ın yasak kıldığı yerdir ve ihlali Allah’a isyan gibi görünür. Her ihlal edilişi fazladan bir kurban gerektir. Rahman’ın arzında ise çok daha geniş bir çerçeveyi kapsar. İslam’a atılmaya çalışılan her leke -isteyerek ya da istemeden olsun durum değişmez- ve İslam’da olmadığı halde İslam’mış gibi gösterilmeye çalışılan her şey bu kapsamdadır. Bosna’daki katliama seyirci kalmış, Hama’daki katliama seyirci kalmış, Çeçenya’daki katliama seyirci kalmaya devam eden, Afganistan’daki, Irak’taki katliamlara seyirci kalan, insanlıkları dahi ellerinden gitmiş, çağdaş ve ileri bir hayvanlık seviyesine ulaşmış olanlar Allah’a kurban kesilmesini bir vahşetmiş gibi göstermeye çalışmaları bunun en açık örneğidir. Filistin’de fosfor bombaları yüzünden ne yiyecek ekmeği, ne kalacak evi, ne de yürüyecek ayağı kalmayan çocukları düşünmeden yapılan katliamları otoriter bulmak da böyledir. Aynı zamanda 30-40 kişiden toplanan parayla kesilen koyunun kurban olacağını iddia etmekte böyledir. Bu 30-40 kişi çok saf ve temiz niyetlerle bu işi yapsalar dahi, son Nebi(sav)in getirdiği şeriata uymayan -hatta onu inkâra varan- bir davranıştır. Bu sebeple hepsi fısk kapsamına girmektedir. İhramlı olan kişi bu ve buna benzer davranışlardan kaçınarak dünyada cennetin temsilcisi olur.
“LA CİDAL”: Belki de tüm dünyayı sallayan en önemli ayrılık ve fesat sebebidir cidal. Dilimizde cedelleşme şeklinde bir türevi bazı yörelerimizde kullanılmaktadır. Cidal tartışmaktır. Uzlaşmak yahut ortak bir paydada anlaşmaya çalışmak değil de daha çok kendisinde olanı dayatmaktır. İhramın bu şartı haklı olunsa dahi tartışmayı yasaklar. Rahman’ın evinde diğer şartlarda olduğu gibi bu şart da zirvede yaşanır. İhramlı kişinin elinden yemeği alınsa bile tartışmaya giremez, hatta suratında bozulduğuna dair bir tepki gösteremez, hatta ve hatta bunu ima edecek hiçbir yola başvuramaz. Bu hakkı söylemek gereken yerlerde hakkı gizlemek değildir. Lakin ihramlının nefsiyle ilgili olan konuları böyledir. Yoksa hakkı olmayan birinin ihramlı kişiyi aramaya kalkmasına karşı çıkması haktır(ki Rahman’ın evinde Rahman’ın misafirlerini arama hakkı Rahman’ındır, O da zaten her şeyi görmektedir). Her ihlal edilişi fazladan bir kurban gerektirir. Rahman’ın arzında ise aynısına yakın şekilde devam eder. İhramlı kişi nefsi için tartışıp iddialaşmaya girmek yerine bu konuları hiç açmaz. Kardeşini kendisine tercih eder. Bu nefsî konular gerek direkt kendisi ile alakalı bir alacak verecek konular olabilir, gerekse İslam adına bildiği bir takım gerçekler olabilir. Kırıp, döküp, yıkıp dozer misali ezip geçmektense daha insancıl bir şekilde, çağdaş ve ileri hayvanlık seviyesine düşmeden doğru dürüst bir şekilde anlaşır-insanlarla-.
Üzerinde bu halleri sürekli bulundurarak şeytanla savaşma işlemini yerine getirmek ihramın anlayışında yatan düşüncedir. İşte bu halleri bulunduran kişi ihrama bürünmüş demektir. Bu bürünme eylemi ise huzur ve saadetin temeli olacaktır. Bunu en çağdaş ve ileri hayvanlık seviyesinde debelenen varlıklar bile gayet açık ve net görebilirler.
Gel gelelim ihrama bürünmeden önce ne yapmak gerektiğine. Her çağdaş ve ileri hayvanlık seviyesindeki varlık ihrama bürünse, Rahman’ın evine gitse bu hal gerçekleşir mi, huzur ve saadetin temeli atılmış olur mu? Eğer olursa şimdiye kadar bunca hac yolcusu neden atamadı bu temelleri?
Öncelikle ihram adayı namaz kılmadan aldığı abdeste baksın, abdest suyunda haram var mı? Peki, evde bu kirli su ile pişen yemeği yiyen hangi bünye oruç tutar? Sahurlarımızla, iftarlarımızı kirletmeye kimin hakkı var? Peki, kredi ile aldığımız evlerdeki faiz, koltuklarımıza yaydığımız organımızın tam altında kalmıyor mu? Bu sadece bedenimizi büyütme şeklimizin bir örneği! Peki; ihrama girme sebebimiz hacca gitmek değil mi? Hangi haramlarla bunu finanse etmekteyiz? Yani haramla ihrama bürünmekteyiz. Dolayısıyla ihramın şartları tam tersinden işlemektedir. Hâlbuki haccın ilk şartı yol bulabilmektir -anlamı da şeytanla savaştır-. Haramla bulunan yol, haram değil midir? Nasıl gideceğini merak edenlere hacca yol bulabilenin gitmesinin farz olduğunu hatırlatırım. Ve unutmamak gerekir ki hiçbir farz bünyesinde haram bulundurmaz.
Haramla ihrama bürünmeye yeltenmek adeta Allah’a işini öğretmeye çalışmaya benzer. Şeytanla savaş işinde şeytana -bilerek, bilmeyerek- neferlik yapmak Allah’ın affedeceği bir iş değildir. Çünkü Allah kulundan farkındalık ister. Hayatı haramlarla çepeçevre olmuş kişinin ihram bezine sarılması Allah ile alaydan başka bir şey ifade etmez. Haramla ihrama bürünen kişilerin en belirgin özellikleri Allah’ın davasından başka davalara sarılırlar. Çünkü üzerlerindeki ihram onlarda ters etki bırakır. Allah’ın davası başka davalara mahkûmmuş da batıl davalara sarılmazlarsa üzerlerindeki ihram düşecekmiş korkusu ile hareket ederler. Haramla ihrama bürünen kişi Allah’ın davasındaki her şeyi aslında başka bir sistemle de hakim olabilecekmiş gibi yanlış ve yalan fikirlere kapılırlar. Balık baştan kokar misali bu gibi kimselerin elle tutulur yanları kalmamıştır. Bu mesele Haşr Suresinde söylenen dağların durumu gibidir. Emri eğer dağlar alacak olsa Allah’a olan haşyetlerinden paramparça olacaklarken insanoğlunun bu pervasızlığı acayiptir.
Seçim bizlere ait! Ya haramlara karşı ihrama bürünürüz ya da hakkı saptırarak haramla ihrama bürünürüz!
Vesselam…
0 yorum