Ayten Almassri
1 Haziran 1850’de doğan Şemseddin Sami Arnavutça dilinde Sâmi Frashëri olarak tanınmıştır. Şemseddin Sâmi roman, tiyatro yazarlığından gazeteciliğe, lügatçılıktan ansiklopedi yazarlığına kadar bir çok alanda önemli eserler vermiştir. Elli dört yıllık hayatına çok sayıda eser sığdırmıştır. Taaşşuk-ı Tal’at ve Fitnat adlı romanıyla Türk edebiyatında roman türünün ilk örneğini yazmıştır. Başından geçen bazı olaylar üzerine görücü usulü evliliğin tenkidi ve toplumda kadına değer verilmemesi gibi meseleler üzerinde daha sonra yazılacak eserler için örnek olmuştur.
Birçok tercümesi ve öğretici nitelikte telif eseri bulunan Şemseddin Sâmi’nin Türk dili ve kültürü bakımından üzerinde durulması gereken en önemli yanı ansiklopedi ve sözlük yazarlığıdır. Türkiye’de ilk ansiklopedi kabul edilen Kāmûsü’l-a‘lâm, müellifi tarafından “Tarih ve coğrafya fenlerinin bir mahzen-i kebîri” diye nitelendirilmiştir. Fasiküller halinde yayımlanan bu altı ciltlik eser toplam 4830 sayfadır. Türkçenin sadeleşmesi ve yazı dili ile konuşma dilinin birbirine yakın olması meselesi üzerinde de duran Şemseddin Sâmi birçok yazısında Türk dilinin ne olduğu, nasıl geliştiği ve nasıl incelenmesi gerektiğini anlatmıştır. Türk dilinin belli bir düşünceyle yazılmış ilk sözlüğü kabul edilen Kāmûs-ı Türkî’nin Türkçe kelimelere tam alfabetik sıra ile yer verilmesi ve Türk adının yine ilk defa bir sözlüğe konulması bakımından önem taşımaktadır. Kāmûsü’l-a‘lâm’a yazdığı “Türk”, “Tûran” ve “Tûrâniye” maddelerinde Türklüğü Osmanlı Devleti sınırları dışına çıkararak geniş bir coğrafyaya yaydığı ve İslâmiyet öncesi Türk tarihiyle de bütünleştirdiği görülmektedir. Türk dilinin ıslahı meselesinde Şemseddin Sâmi’nin en çok üzerinde durduğu şey, konuşma ve yazı dilinin Arapça-Farsça kelime ve terkiplerin hâkimiyetinden kurtarılması konusudur. Ancak bu hususta aşırılığa kaçmamış, sadece Türkçede karşılığı bulunan ve konuşma dilinde kullanılmayan kelimelerin tasfiyesini istemiş, kökeni ne olursa olsun konuşma dilindeki kelimelerin Türkçeye dahil olduğunu kabul etmiştir.
Türk Edebiyatı hakkında da benzer görüşler ileri süren Şemseddin Sâmi, Türk Edebiyatının başlangıcını Orta Asya’ya kadar götürür. Edebiyat alanında önceliği Halk Edebiyatına vermiş, millî bir hassasiyetle Orhun Âbideleri ve Kutadgu Bilig gibi eserlerle Ali Şîr Nevâî gibi büyük Türk ediplerinin eserlerinin okullarda okutulmasını teklif etmiştir. Şemseddin Sâmi edebiyatta yenilik taraftarı olmuş, döneminde görülen eski-yeni tartışmalarında daima yeniliği savunanların yanında yer almış, Ahmed Mithat Efendi gibi o da bilhassa halk kitlesinin mutlaka eğitilmesi gerektiğini, bunun için edebî eserlerde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmasının lüzumu üzerinde durmuştur. Ayrıca Latin harflerinin kabulü doğrultusunda bazı fikirler ileri sürmüş, çeşitli Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de başta Arapça ve Farsça olmak üzere Doğu dillerinin modern usullerle okutulması yolunda bir müessesenin kurulmasını teklif etmiştir.
Semseddin Sâmi edebiyatta daima yeniliğe taraf olmuştur. Halkın mutlaka eğitilmesi gerektiğini bu yüzden de eserlerde sade ve anlaşılır bir dil kullanılması gerektiğini savunmuştur.
18 Haziran 1904’te vefat eden Şemseddin Sami ve Erenköy’de Sahrayıcedit Mezarlığı’ndaki defnedildi ve daha sonra Fatih’te bir sokağa ismi verildi.
Not: Bu yazı hazırlanırken İslam Ansiklopedisinden yararlanılmıştır.
0 yorum