Efe İdris Arslan
Yıl 2029 Cerablus’un soğuk dağlarından ölen insanların bıraktığı dağılmış coğrafyayı seyrediyorum. Gençliğimden beri hayalini kurduğum üniformama kavuşmuşum. Üniformamın sol göğüs cebinde fotoğrafını taşımak isterdim, fakat üzerine kan sıçrar da malum olur korkarsın diye taşıyamıyorum. Zarfının arkasına özenle isminin yanında da şehit düşersem verin yazan bir mektup yazmak isterim. Bir mektup ama ne mektup! İçi sayhalarımla dolu ki onlar bitmek bilmez yankılar barındırıyorlar. Yapamadım. Seni nasıl sevdiğimi mektubu okuyunca anlarsın, sen de bana tutulur, mektubuma tutunursun, gece gündüz üzülürsün diye. Hem bana göre de değil böyle çığlık çığlığa gidişler. Çoğu aşık gibi bir köşede sessiz sedasız gitmeyi düşünüyorum. Gidişimin bu dünyada bir silah patlaması, merminin havayı yarışı ya da boş bir kovanın yere düşüşü kadar ancak sesi olacak. Bu bir aşklar mektubu madem, aşk için düşüşümü tasvir ederek bitirmem gerekir diye düşündüm.
Yıl 2051 savaşmaktan uyumayı unutmuşum. Gençliğimden beri yapmayı hayal ettiğim çoğu şeyi yapmışım. Her namaz sonrası ettiğim dualar sonunda kabul olmuş. Öyle cesur öyle amansız bir savaşçı olmuşum ki düşmanlar gözlerime bakmaktan korkuyor. Bir merminin sırtıma saplanışını hissediyorum. Filmlerdeki şu havalı ölüm sahneleri gibi önce dizlerimin üstüne çöküyorum sonra sıcak toprağa…
0 yorum