Şakir Zümre

Ne çok çağrı almaktayız unutulmuşluğumuz üzerine. İnsanlığımızı unuttukça çağrıların peşi sıra kalıyoruz. Tüm çözümsüzlüklerimizi bir diyalog ile çözebileceğimiz vehmindeyiz. Hadi diyoruz, herkes üzerine düşeni yapsın ve ortalık nur-u pâk olsun. Ne de güzel ne de kolay ne de özenilesi şeyler. Hadi diyoruz, hadi köprüler kuralım! Olmazları oldurmak bizim elimizde değil mi?

Hadi köprüler kuralım da görmeyelim köprünün altında kalıp sefalet içinde ezilenleri. Zaten bizleri köprüye muhtaç bırakan da bu köprü sevdalıları değil mi? Neden köprü kurmak zorunda kaldığımızı kimse sorgulamıyor! Neden bunca sefalet var? Bir kısım insanların insanlıktan çıkması bir kısım insanları insanî şartlara hasret bırakıyorsa bu köprü kimin işine yarayacak? Yahut bugün kurulan köprüler yarın muhtaçları daha muhtaç bir hale getirmeyeceğinin garantisini vermekte midir? Alışmış derler eskilerimiz, kudurmuştan beterdir. İnsanlıktan çıkmayı alışkanlık haline getirenlerin bu alışkanlıklarından vazgeçirmeden kurduğumuz köprülerin ne faydası olacak? Nasıl faydası olacak? Yahut faydası kime olacak? Sefaleti bitirmek için atılan adımlarda dahi aracılar zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmaktan başka ne amaçlamaktadır ki?

Para parayı getirir, der bir klişe söz. Yani para kazanmak için paranın olması gerekir. Çünkü gücü kullanmanın ciddi bir maliyeti bulunmaktadır. Parası olmayan ise parası olanların parasını artırmak için çalışmalıdır. Böylece parası olanın eşi, dostu, arkadaşı borç alarak da olsa paraya para katar. Sonuç itibariyle gücü elinde tutan para sahipleri paralarını kaybetmemek için her türlü önlemi alacakları ve kendilerine para kaybettirecek işlere girmeyecekleri için parası olmayanın para kazanması çok çok zor görünmektedir. Hiçbir büyük büyümekte olan başkasının kendisinden daha büyük olmasını istememekte. Bu ise para sahiplerinin dahi kendi aralarında gizli veya açık bir savaş olmasını gerektirmektedir. Filler tepişirse olan otlara olur. Öyle ise otları kurtarmak için filler arası bir diyaloğa, bir köprüye ihtiyaç vardır. Filleri barıştırmak için yine otlar üzerine kurulacaktır bu köprü de. Yani başa dönecek olursak muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek için onları daha muhtaç hale getirmek gerekecektir. E hadi o zaman köprüler kuralım!

Köprüler kuralım da yıkmak için azmettiğimiz geleceğimizi daha çabuk yıkalım! Kuralım şu köprüleri tahrip edeceksek daha çabuk tahrip edelim şu doğayı! Ne de olsa doğayı acilen yok ederek, doğa ile yaptığımız savaşı kazanmalı ve böyle kazanmanın bize anlam kazandırmadığını görmeliyiz. Kuralım köprüleri de daha çok insan öldürmeye sebebimiz olsun. Çocukları, kadınları ve yaşlıları katletmek istediğimizde insanlık olarak ne de olsa bahane aramasak da başka şeylerin üstünü kapatıp hedef yönlendirmek için köprüler de gerekmektedir. Hadi bize dokumayan her alanda köprüler yapmaya devam edelim.

Şimdi herkes gibi yazının sonu yanaşırken girizgâh değiştirelim. Böylece incitmeyi istediklerimizi incitmemeye özen göstermiş gibi yapalım. Yahut yanlış yere laf değdirip başımıza iş almayalım. Ne de olsa gece bitip gün ağardığında, aydınlandığında her yer bir özürle geçiştiriliverir tüm kasti yapılan yanlışlar. Yanlış anlaşılmasın yani maddi taş, tahta, demir köprülerden bahsetmiyorum, manevi köprülerden bahsediyorum! Şu taş, tahta ve demir yürekliler yüzünden pamuk yüreklilerin gönülleri arasında kurulan manevi köprülerden!


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir