Abdurrahman Kıroğlu
Nice kişi kendi çölünde yitirir kendisini. Zira çöl dediğinde nebatat kolaylıkla yetişmez. Zaten çöl bitkilerinin daha dayanıklı olma sebeplerinden birisi de bu değil midir?
Çöl diye biz üzerinde tarım yapamadığımız yere deriz. Avrupalı terkettiği, bıraktığı şeye çöl der. Araplar ise pişmek ve pişirmek anlamları etrafında yoğunlaşır. Her üç anlayış da kum tanelerinde birleşir. Üç farklı düşünce dönüp dolaşır ve kum tepelerinden oluşan devasa alanlara çöl der. Türklerin mantığında bir ürün ortaya koyamamak vardır. Avrupalı terk ettiğine çöl der. Arap beynini dahi pişirebilene çöl der. Belki de en güzel çöl tarifi Farsîlerden gelir. Ali Şeriatî, kitabına Çöl ismini verirken seslenilensiz bir kitap yazar. İster ürünsüz, ister görmezden geldiğimiz, ister beynimizi dahi yakan, ister cevapsız kalan çığlıklarımızın karşılığı olsun farketmez. Her insan kendi çölünü içinde taşır. Önemli olan kendimizi kaybetmemektir o çölde. Hangi şartlarda, hangi imkanlarda yaşarsak yaşayalım bir zaman yolumuz düşer o çöle.
Çöl dediğimiz her zaman yoksunluklarımız değildir. Bazen yetkinliklerimizin bize az veya çok gelmesidir. Ne zaman ve nasıl çölümüzün içinde kendimizi bulacağımızı bilemeyiz. Lakin kendimizi bu çöle hazırlamamışsak büyük yıkımlarla karşılarız bazen. Bazen biz farketmeden farklı faktörler bizi hazırlar. Dünyada zenginlerin azınlıkta olduğunu göz önüne alırsak zengin olmak için başımıza devlet kuşu konmasını beklemenin çok da mantıklı olmadığını anlarız.
Kişiler farklı zaman ve mekanlarda, farklı imkan ve şekillerde görürler kendi içlerindeki çölü. Bu çoğunlukla kişiyi olgunlaştıran bir deneyim olur. Bazen olgunluklar bu dünyanın sonu olsa bile o da farklı bir olgunlaşma deneyimidir. Asıl sorun kişiler kendi çöllerinden kurtulamadıklarında başlamaktadır. Kendi çölünde kendini yitiren bir kişi nasıl olur da toplumun sürüklendiği çölden toplumu kurtarmak için doğru ve gerekli adımları atabilir. Her toplum her asır kendisini çöle sürükler. Bu bazen maddi olur, bazen kültürel, bazen ahlaki, bazen bir alanda, bazen tüm alanlarda. Toplumda kilit roller üstlenen kişilerin, kurumların yahut kurum gibi çalışan kişilerin yönlendirmeleriyle çölden kurtulmak mümkündür. Yanlış kişilerin yanlış yerlerde olması ise toplumu daha çok çölün içine çekmektedir. Bir zaman sonra içine düşülen çöl kişiyi ve toplumu iyice içine çekmektedir. Önceleri yanmak dertken, sonraları tüm cihanın yanmasını isteyebilmekte kişi. Önceleri ürün ararken, sonraları tüm ürünlerin heba olmasından çekinmemekte. Önceleri bir şeyleri bırakıp gitmek zor gelirken, sonraları bırakmayı bir alışkanlık haline getirmekte. Çöl önceleri kişiyi korkuturken, sonraları vazgeçilmez alışkanlıklar haline gelmekte.
Kendi çölünün mecnunu olmayanlar, kendi çölünün mecburu haline gelmekteler. Zoru, kolayı bilmeyenler herkesin çölünü aynı zannetmekteler. Aynı şartlarda, aynı imkanlarda, aynı olaylarla karşılaşanların bile çölleri birbirinden farklı olmaktadır. Aynı sorulara her zaman aynı kelimelerle cevap vermemekteyiz. Aynı cevapları dahi farklı kelimelerle ifade etmekteyiz. Farklı zihinler ve farklı gönüller farklı çöllerin meydana gelmesini sağlıyor. Çöle düşmeden kendimizi çöllere hazır getirmezsek artık bulabileceğimiz bir vaha olmayacak. Özellikle gençlerimizi çöllere hazır hale getirmeliyiz. Aksi ise çölün kum tanelerine eklenmemizi engelleyemeyecek.
Çöllere nasıl hazırlıklı olacağımızın formülünü 12. sayımızda “Vav Nesli” yazısıyla vermiştim. Bir kişinin asla bir kişi olmadığı sorumluluğunu fark edebildiğimizde her şey daha farklı olacak.
Vesselam.
0 yorum