Şakir Zümre
“Pencerenin perdesini havalandıran rüzgâr/Gir içeri usul usul, beni bu dertten kurtar.” Demiş şair hüzünlü bir anında. Hüzünlenmiş ve kendini mutlu edebilecek basit ama imkansız bir şeyler aramış. Yoksa perdeyi havalandıran rüzgâr kişiyi nasıl bir dertten kurtarabilir? Evindeki pencereden ziyade gözlerindeki pencereye odaklanmış şair. Yoksa usul usul esen rüzgârı bulup nasıl dertlensin insan? Belki de şiddetle esen bir rüzgâr var ama şairin dertlerinin yanında bu rüzgâr usul usul gibi geliyor. Belki de rüzgâr hiç yok ama şair içinde bulunduğu hâletiruhiye ile rüzgâr var zannediyor.
Aslında iş binalardaki pencerelerde değil bizim gözlerimizdeki pencerelerde bitiyor, yahut başlıyor. Gözlerimizi açtığımız pencereler çerçevesinden görüyoruz. Bu pencerelere çektiğimiz perdeler kadar haberimiz var dünyadan yahut yok. Çektiğimiz perdenin kalınlığı kadar gerçekleri görüyor yahut göremiyoruz. Göremediklerimizi yok sayıyor ve yoklukla mutlu oluyor yahut hüzünleniyoruz. Gözlerimizde kavga penceresini açmışsak sürekli bir şikayet, şekva ve kavga etme isteği peyda oluyor içimizde. Yok bu adam niye sağdan gitti, bu yaya neden yola adım attı, bu sıra neden bana gelmiyor, bu ekmek neden bu kadar pahalı.(!) Yoksa bir mazereti mi varmış, başına bir iş mi gelmiş, dünyanın bin türlü hâli mi varmış? Ne demek onlar!
Eğer gözlerimizde başarı penceresini açmışsak sürekli sonuca ve başarıya odaklı oluyoruz. Bu iş kaç günde biter, kaç para kazandırır, aynı eforla nasıl daha çok başarılı olurum, hedeflediğim şey için neyi ne kadar harcamalıyım(!). Yoksa bu kazandığım ile birini zarara uğrattım mı, bu elde ettiğim bir başkasının hakkı mı, gerçekten bu kazandığım bir kazanç mı? Ne demek onlar!
Eğer gözlerimizde keyif penceresini açmışsak sürekli lezzet ve keyif peşinde buluruz kendimizi. Bu tadı nasıl daha çok artırabilirim, falan kombinasyon daha çok lezzet almamı sağlar mı, bir seferden bir şey olmaz zaten.(!) Yoksa lezzetin fazlası şekva sebebidir, başkasının yaşam ikamesinden önemli lezzet mi olur, sınırlar kalkınca keyif nerede bulunur? Ne demek onlar!
Şimdi soruyor olabilirsiniz. Hiç mi iyi bir bakış penceresi yok diye, aksine var ama insanlar kullanmayı tercih etmiyor. Mesela merhamet penceresi. Gözlerinde merhamet perceresini açsa insanlar kendi türüyle beraber hayvanlara, bitkilere hatta cansızlara bile farklı davranacak. Tok açın hâlinden anlayacak, belki israf sınırlanacak. Mesela sevgi penceresi. Gözlerinde sevgi penceresini açsa insanlar her şeyin iyi ve güzel tarafını görebilecek, ufak bir sevgi tohumu ile meveddet yeşerecek insanlığın bağrında. Mesela mutluluk penceresi. Kendisinden ziyade insanlığı mutlu görmeye çalışınca kamu hakkına ihtimam mevzu bahis olacak.
Baktığımız pencere aynı olaya farklı yorum ve tepkiler verdirecek bizlere. Kapattığımızda ise tüm her şeyi dışarıda bırakmış olacağız. Tüm sevginin sıcaklığını, hıyanetin soğuğunu, ihtirasın kinini, merhametin hilmini ve daha sayabileceğimiz pek çok insani hâlleri. Bir pencereden bakabilsek en azından insanlık çerçevesinde kalırız. Bir pencereyi tutabilsek en azından insanlıkla aramızdaki bağa tutunuruz. Pencereyi kapatınca da en azından insanlığı görürüz. Perdeleri kapatınca ne insani duyguları ne de insanlığı hatırlarız.
Unutmamamız gereken en önemli şey ise pencerelerin seyir için olduğudur. Hayata kapıdan geçerek ulaşabiliriz.
0 yorum