Emirhan Demir

Boyası kabarmış duvarda bir balon, ucunda sıva çatlağından bir ip. Uzun süredir izliyorum uçmayan -belki de uçamayan- bu balonu. Ne dili vardı ne dilim.  Konuşmadan konuştuk günlerce. Ve bir gün dudaklarım birbirinden ayrılmadan sordum ona, zindanın mı duvarlar, balonlar özgür olup uçmaz mı? Kırılgan bedeni korkarmış rüzgârın hiddetlisinden. Sordu bana, zindanın mı kalem ve kâğıtlar, insanlar özgür olup koşmaz mı? Korkuyordum insanın aksi olanından ve yaşlı ruhumdan.  Masaya tutsak adam ve duvara esir olmuş balon! Günlerce, haftalarca ve hatta aylarca bakıştık. Ne o uçtu ne ben koştum.

Ayın ebe olup yıldızların kaçıştığı bir sonbahar gecesi. Rüzgârla bir olmuş ağaçlar, ninni söylüyorlar baş ucumda. Masada kalemle buluşmayı bekleyen beyaz sayfalar izliyorlar beni ve yorgun bedenimi. Göz kapaklarım yatak kadar sıcak, gözlerim örtünüp derin bir uykuya dalıyorlar. Kâğıtlar mürekkeple örtünmeden uyuyorlar bu gece, üzerleri açık kalmış, birbirlerine sarılıyorlar.

Rüyaların en güzeli bu, en kötüsü de! Elimde duvardan kaptığım balonum, ben koşuyorum o uçuyor. Gökyüzünün incilerini izliyorum uzun uzun. Bazen süzülen kar tanelerini, bazen parmak uçlarıma değen yıldızları, bazen özgürce dans eden kuşları. Seç istediğini, duvarlara daldığın gibi uzunca bak onlara. Yeni vücutlarda yeni hayatlar bul. Bir kere geldiğin dünyada bin kere yaşa.  

Kar tanesi ol mesela. Bırak kendini şehrin sokaklarına. Daha önce hiç içine çekmediğin kadar solu havayı. Hiç olmadığın kadar uzun süre süzül gökyüzünde. Yere tam düşeceğim derken havalanıp asılı kal yerin ve göğün arasında. Yoksa kar tanelerinin dansını ilk defa mı izliyorsun, sen de başla dönüp dans ederek şehri sokak sokak dolaşmaya.

Gökteki binlerce yıldızdan biri ol, parla parlayabildiğin kadar. Karanlık yollarda kaybolanlara ışık ol, pusula ol, umut ol! İnsan insanı özleyip sana bakarsa selam söyle sevdiğinden, söndür acısını! De ki: O, ağladığında gözünden süzülen gözyaşında, güldüğünde dudağındaki tebessümde, yalnız hissettiğinde yüreğinin tam ortasında! Ve ekle, kafanı göğe kaldırdığında parlayan bir yıldızda, buluşmanın heyecanıyla doğuyor her gece. Kim bilir belki de ben oyumdur…

Kuş ol, yarın kanadın kopacakmışçasına bugün uç uçabildiğin kadar. Rüzgâra karşı kanat çırp, yüksel, yüksel ve kendini bırakıp süzülmenin keyfini tat. Sakın ha, kanma başını okşayan her ele!

Derken ninnilerle uyuduğum uykudan acı bir selayla uyandım. Rüya bitti, balon havalandı, insana kandım. Seni yazdım, karşımda uzun uzun izlediğim bir balona diye. Hep yanı başımda sakladım uçup gitmezsin sanıp. Çatlak sıvalara yara bandı, boyası dökülmüş duvarlara yeni dantel! Bant savmaz yaramı ancak duvarın danteli gizler yasımı. 


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir