Şakir Zümre

Son iki yazıdır üzerinde durduğum bir mevzu var. Klişeler güzeldir lakin bize hizmet ettiği müddetçe. Durum tespiti açısından önemli olan klişeler suistimale de çok açıktır. Bunların başında gelenlerden biri de eğitim şart klişesi.

Elbette ki eğitim şarttır. Fakat kime göre, ne eğitimi şart? Eğitim adı altında kimin neyi sömürdüğünün belli olmadığı durumlar içerisinde değil miyiz? Kimse rakip gördüğü kişinin verdiği eğitimi beğenmemekte. Ama herkes kendi verdiği eğitimin en iyisi olduğunu ileri sürmekte. Lakin rakip gördüğünü eleştirdiği konularda eksikleri giderememekte. Şu oranın şöyle derken kendisi aynı oranları yakalayamamakta. Herkes eğitim şart demekte lakin kimse bir diğerinin verdiği eğitimi eğitimden saymamakta.

Misalen, sanatsal açıdan çok yüksek yeterliliğe sahip biri matematik alanında kötü istatistiklerle anılmakta. Mühendislikle işi olmayanların logaritma bilmemesi yadırganmakta. Matematik bilmeyen düşünmeyi bilemez derken formül ezberi ile şiirden bihaber, devrik olmayan cümleleri dahi kuramayan kişilerin küçük yuvarlakları işaretlemesi matematik becerisi olarak kabul edilmekte. Matematik becerisi formül ezberlemekten ibaret sayılmış durumda. Ezber yapmadan işlem yapmanın hazırcılık ve tembellik sayıldığı bir dönemdeyiz. Sanki 20 yıl öncenin şartlarında, 20 yıl öncenin bilgileriyle yaşıyoruz. Yüzyıl öncenin matematiğine kilitlenmiş, tüm başarımızı buna odaklamış durumdayız.

Dil okuyanlara dahi matematiksiz olmaz diyerek fonksiyon öğretme derdindeyiz. Formülsüz matematik öğreten ülkeleri örnek gösterip, formül ezberine zorladığımız gençlerin neden istatistiksel olarak başarısız olduğunu soruyoruz. Daha ilkokuldan itibaren yarış atı yetiştirip neden bu balık uçamıyor, neden bu kuş yavaş koşuyor diyoruz. Okulları bittiğinde ise at olmaya şartlanmış balıkların yüzememesi bir eğitim eksikliği olarak görülüyor. Nice yazarlarımızı tarihin derinliklerine gömüyoruz. Matematik formülleriyle boğuşurken tarihin bilmem hangi döneminde canı sıkılan bir komutanın adını, sanını, yaptığı anlaşmada koyduğu noktayı bilmesini istiyoruz. 

Tam olarak neyin derdindeyiz, niye böyle bir derdimiz var bilen yok. Eğitim şart lakin matematikçiye göre matematik, felsefeciye göre felsefe, coğrafyacıya göre coğrafya, müzikçiye göre müzik. Başladığımız her ders ise uygulamalardan ziyade o dersin tarihini öğretmekle alakalı oluyor. Orta Çağ bilim adamlarından daha çok şey bilmesini beklediğimiz lakin hiçbir şey bilmediğini iddia ettiğimiz bir nesil geliyor.

Eğitim şart ahali! Ne de olsa en güzel olan şey kendi istediğimiz gibi deneme yanılmalara maruz kalmak. Eğitim şart! Yoksa herkesi kendi çıkarlarımıza nasıl şartlayabiliriz. Eğitim şart! Ne de olsa bizden başka kimse eğitimden anlamıyor!!!


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir