Zeynep Vayiç
Sevgili Günlük,
Uzun zamandır görüşmedik, görüşemedik. Ne benim kalemi elime alacak mecalim vardı ne de sana anlatacak heyecanlı bir haberim. En ufak bir gelişme yok, insanlık da buna dahil.
Geçim sıkıntısı hâlen birilerinin hayatına sebep olabiliyor. Şiddet ise gölge gibi peşimizi hiç bırakmıyor. Bu ay kaç kez gündem oldu saymayı bıraktım. İşin kötü tarafı da tam olarak bu ya zaten. Bırakıyoruz birer birer. Tutunduğumuz gürgenleri cılız bir dala değişiyoruz. Henüz kırılmadı fakat yakındır.
Bugün Ramazan’ın son günü, yarın bayram, müslümanların bayramı. Bayramımız olmalıydı. Fakat direnmekle meşgulüz. Sadece işgallere değil, sırtını mazluma dönmüş dünyanın sessizliğine de direniyoruz. Direnenlere kirli bakan gözlere su serpe serpe direniyoruz.
“Canı cehenneme başkasının yangınıyla evini ısıtıp yemeğini pişirenin!” mısralarını bağırarak direniyoruz. Uzak Doğu’daki sessiz çığlığa sağır olanlara karşı direniyoruz. Bir çocuğun baba ağıdını bir hayvan, bir ofsayt kadar dert etmeyenlere karşı direniyoruz. Oysa ağıt sadece bir edebiyat türü olmalıydı, bir çocuğun gerçeği değil.
Fakat sevgili günlük Birhan teyzemin de söylediği gibi artık “İnsan olan yerlerim çok ağrıyor.” Ben artık tek bir insan adalet aramasın, adaleti bizzat yaşasın istiyorum. Ben artık hiçbir şeye şahit olmak istemiyorum. Yolu henüz yarılamadım fakat bazen geldiğim bu yokuşun başında sevdiklerim üzerime toprak atsın istiyorum. Belli ki böyle çiçek açacağım yok, mezarıma bir polen düşer filizlenirim, fena mı?
Bugün bayram.
Az önce savaş başladı.
Bugün bayramdı.
Sevgili günlük,
Bir şey oldu. El ele tutuşuldu, tek ses olundu. Bu ses aklıma yakın zamanda okuduğum bir pasajı getirdi: “Neden varlığından bile habersiz olduğumuz, bir kez rastladığımız ve bir daha göremeyeceğimiz insanlar kıyıda köşede kalarak önemli bir rol oynar?”
Tuhaftır ki acının kaynağı insanken yine aynı acıya umut da olabiliyor.
Umut var sevgili günlük,
Umut var.
0 yorum