Abdurrahman Kıroğlu

Farsça asıllı masum bir kelime olan yaftayı ne çok yıpratmışız. Bulmak, tanımlamak gibi anlamlara gelirken iftira atmak anlamına gelen bir forma sokmuşuz. Türk dilinde buna benzer alıntılar çok bulunmaktadır. Kelimenin Türkçeye geçtiği dönem, siyasi anlamda Farslılarla olan rekabet dile yansımış ve alıntılanan kelimeler menfi anlamlandırılmış. Kültürel etkileşimler çoğu kez siyasi etkileşimlerden daha sert ve ironik olabiliyor.

Aslında buraya kadar bir sıkıntı yok. Dillerin de insanlar gibi canlı olduğunu kabul edersek gayet anlaşılır bir durumla karşı karşıyayız. Sorun yaftalara verdiğimiz tepkilerde ortaya çıkıyor. Üzerimize bir etiket yapıştırmak isteyenlerin niyetlerinin halisaneliğini tartışmıyoruz. Bize art niyetle yönlendirilen bu ithamlara karşı tavırlarımızı tartışıyoruz. Normalde kötü bir vasıf ile vasıflanan kişi bunu kabul etmez. Kendi mizaç ve kelime dağarcığınca itiraz eder. Bazen usul bilir usulünce, bazen kendini bilmez bir kaba tavırla. Yani olmasını beklediğimiz durum budur. Halbuki öyle bir döneme geldik ki kişi yaftalanmak ister oldu.

Nasıl oldu? Neden oldu? Niye oldu? Ne zaman oldu? Buna kim sebebiyet verdi? diye soramadık bile. Birden kendimizi üzerimize birer yafta ararken bulduk. Sanki kasvetli ve dermansız bir soğuk içinde kaldık da yaftalar bizi ısıtacak olan yorganlardı. Biz de sımsıkı onlara sarılır olduk. Bizim bu tavrımız yeni nesile öyle bir yansıdı ki hayattaki tüm gayeleri bir yafta bulmak, bir paye almak oldu. Aldıkları payenin bir önemi yok. Olumlu ve olumsuz olması onları ilgilendirmiyor. İlgilendikleri tek şey bir paye alabiliyor olmaları. Ses getirmesi önemli onlar için. Her türlü olumsuzluğu dahi  olumlu bir durummuş gibi lanse edebilmekteler ne yazık ki.

Bu durumu toplumda kabul görmekten daha farklı görmek lazım. Bu artık toplumun değerlerinin değişmesi demek. Yeni neslin değerleri ne olursa toplumun değerleri artık o olacak demektir. Yeni nesil sorunu, aslında anne babaların sorunudur. Bu çocuklar nereden öğrendi böyle olmayı. Toplum olarak yüksek ahlaki değerlere bağlı kaldık da gizli bir el gelip çocuklarımızı olmadık yerlerde, olmadık kişilerle, olmadık şeyleri mi yapmaya zorladı. Hayır! Biz yaptık ne yaptıysak! Yalandan dert yanan bir baba, çocuğuna telefonda “benim için evde yok de” diyebiliyor. Torpil ile bir yerlere gelen birisi çocuğu yerine başkası alınınca artık “her iş için torpil gerekir olmuş” diyebiliyor. Gecenin ikisinde acile kendi başına gidebilen bir hasta “acilde benimle çok ilgilenmediler” diyebiliyor. Ama herkes aynı ahlaki sıkıntıdan muzdarip.

Yetişkinlerin değer tanımaz oluşları çocuklara yansıyor. Dillerine doladıkları değerleri ebeveynlerinin hayatlarında göremeyen çocuklar nasıl olsun da bir amaca matuf olsunlar? Sadece varlıklarının fark edilebilir olması arzusundaki sabiler ister istemez üzerlerine yafta arayacaklar. Fark edilebilir olmaları mutlu olmalarına bir nebze yetecek. Belki de en masum arzu ve isteklerinin peşine düşmüşler. Masumluğunu kaybeden bizler hatayı her zamanki gibi çocuklarımızda arıyoruz. Halbuki yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten onları koruması gereken bizler değil miyiz? Onlara davranışlarımızla iyiyi ve yanlışı öğreten biz değil miyiz? Onları isteyerek ya da istemeyerek belli davranışlar yapmaya iten biz değil miyiz?

Bir insan nasıl bir yaftayla mutlu olur? Anlamak istiyorum! Çünkü benim anlayabileceğimin biraz ötesinde bir durum bu. Elbette ki beni de yaftalamak isteyenler olmuştur. Hatta yaftalayanlar olmuştur. Lakin ben üzerime atılan hiçbir yaftayı kabul etmedim. Kimi zaman bu yaftalama işini yapan kişiyi ciddiye aldım, cevap verdim. Kimi zaman sözü söyleyenin söz söyleme salahiyeti olmadığını düşündüğümden cevap dahi vermedim. Üzerime atılan tüm yaftalarla ilgili kıyamete dönük haklarımın mahfuz olduğunu da her fırsatta bildirdim. Bazen de başkalarının menfi görüp yafta zannettikleri şeyleri de şerefle taşıdım göğsümde. Menfi zannettikleri şeylerin aslında müspet olduklarını da bildirmekten çekinmedim uygun ortamlarda. Bu sebepten anlamakta zorlandığım bir konu bu yaftayla mutlu olmak?

Bir insan açıktan ya da gizliden gizliye hırsızlıkla itham edilse bunu öğrendiğinde bununla nasıl övünebilir ki? Yahut “benim falan mevkide tanıdığım var, ben öyle bir adam kayırma yaptırırım ki” diye nasıl dilinden kelimeler dökülebilir? “Bizim oğlan o kadar çapkın ki ne canlar yakmıştır!” sözcüğü hangi kursakların sindirimini engellemez? En iyi hırsız bizim hırsızdır mantığını geliştiren kimdir acaba? Hani ünlü bir hikaye var ya; körlerin köfte yeme hikayesi, o geliyor aklıma. İki kör yemeğe oturmuşlar biri diğerine kızıyor. Neden fazla yiyorsun diye. Öteki de bir anlam veremiyor bu tepkiye onu da nereden çıkardın benzeri bir söz söylüyor. Sözü söyleyen kör diyor ki ben öyle yapıyorum da oradan biliyorum. Günümüzde de bazılarının kendi günahının ortaya çıkmasından korkmadan, başkalarının günahlarını ortaya koymaları da enteresan. Kendisinin o yanlışı işlemesi normalmiş de başkasının yapması yanlışmış gibi sahte ve yalan yakıştırmalara sarılması da enteresan. Doğruyu bulmadan huzura konma derdinde olandan başka kim yalan üzerine inşa eder hayatını?

Yaftalarla kim mutlu olabilir? Kim kendisini yaftalarla avutabilir? Akşam kafasını yastığa koyan kaç kişi olmadığı birisi olarak uyuyabilir? Hangi akıl alır bu dayanılmaz durumu? Hangi hüzün kendisini bir mutluluğa çevirebilir? Unutmayalım halimiz sonumuzu hazırlamakta. Sonumuz ise ahlakımızı yansıtmakta. Bizim davranışlarımız gençlerimizi olmadık kuyulara itmekte. Bizim atladığımız uçurumların eşiğinde beklemekteler. Biz nasıl içersek çorbamızı onlar da öyle içecekler. Biz neye gülersek onlar da ona gülecekler. Biz nasıl ağlarsak onlar da o şekilde ağlayacaklar. Halimiz resmimizdir. Halini görmek isteyen çocuğuna baksın. Çocuğumuz ne ile yaftalanmışsa bizde onunla yaftalanmışız demektir. Çocuğumuz ne ile yaftalanmakla mutluysa biz de onunla yaftalanmakla mutluyuz demektir. Çocuklarımıza çeki düzen vermek için kendimize çeki düzen verelim.

Unutmayalım! İçki içilen evde çocuk içki içer. Namaz kılınan evde çocuk namaz kılar. İstisnalar her zaman ortaya çıkar. Her daim imtihanlar olur. Her daim aksi durumlar karşımıza gelir. Ama istisnalar kaideyi bozmaz. Öyleyse kendi ideallerimizin kaidelerine uyalım.

Vesselam…


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir