Betül Sevda Kıroğlu

Meyvesi olmasada gölgesi yeterdi.

Sığınılacak  limandı!

Edebin yaşayan haliydi…

Rabbimizin bizlere seçmiş olduğu, başımızdaki kavvamdı.

Evet babalar babalarımız… Eşlerimiz, cennetlerimizin babaları… Sahi bunlar babaların özellikleri iken, eve gelip koltuğa uzanan, amaçsızca TV programları zaplayan kişi kim? Eşine, evladına nasılsın diye dahi sor(a)mayan ama konu maçsa, futbolcunun sağ ayak parmağındaki çatlağı dahi konuşan, birlikte zaman geçirmek dendiğinde gözleri yuvalarından çıkacak gibi bakan, ama saatlerce internette gezmekten gözleri şaşı olan, hayattaki tek gayesi işe gidip gelmek olan kim? Kim bunlar… Neden böyleler?

Rolleri çalınmış olabilir mi? Hem de en sevdikleri, desteğine en çok ihtiyaç duydukları kişiler tarafından; annesinden, eşinden, hatta kız kardeşinden… Sorumlulukları onlar yerine hep başkaları üstlendiği için rahatlığa alışmış olabilirler mi? “Aman annem, al annem! Bak bu da meyven keseyim de ağzına lokmayı ben koyayım annem” diyerek büyütülmüş olabilirler mi? El kızını alınca yardım etmek şöyle dursun hizmetinde kusur olmasın diyenler kimler? Erkek adam ağlamaz, ona göre sert olacaksın diye, masaya yumruğunu koydun mu tamamdır bu iş diye cümleleri bitiren…

Geldik mi şimdi bizden yansıyanlara bakmaya! Yaptığımız en büyük yanlışlardan biri erkek çocuklarımızı yetiştirirken dünyanın merkezine onları koyarak, herkesin de onları koyması gerektiğine inandırarak büyütmemiz. Yanlış olduğunu bilsek de buna devam etmemiz, kız evladımızdan hizmet beklerken oğlumuza hizmet etmemiz… Adaleti kendi terazimizde yanlış okkayla tartmamız! Büyüdüklerinde ya halk tabiriyle görgüden uzak maço ya da yine halk tabiriyle kılıbık adamlar oluveriyorlar. Dediğim dedik çaldığım düdük mü olsun yoksa vur kafasına lokmasını al mı? Hangisi daha kolay lokmadır? 

Bizler dünya ve ahiret huzuru için, öncü nesli birlikte yetiştirmek, hakkın savunuculuğunu birlikte yapmak, ilmin lezzetine birlikte varmak için evlenmiyor muyduk? Evlenince ne yapıyoruz? Eş olmamız gerekirken eşit olmak diyerek hak yoldan sapıyoruz. Birbirimizi tamamlamamız gerekirken birbirimizi biraz daha fazla eksiltebiliyoruz. Bilinçli yada bilinçsiz babanın otoritesini sarsıyoruz, özellikle de çocuğun yanında. Baba kızınca arka alan annelere, “Evladıma nasıl kızarsın!” diyen anneler eşlik ediyor, “Sen karışma, anlamazsın, yeni nesil böyle!” diyenlere, “Üstüne gitme, daha kötü olur en iyisi dediğini yapmak.’’ diyen anneler… Bu şekilde büyüyen, anneden yüz bulan nesiller,  babayı işe gidip gelen, sofraya oturup kalkan, arada evde olduğu hissettirilen biri olarak görüyor. Hanımlar istemsizce bundan gizli bir haz alıyor. Evlatlarım bana kıymet verirler, ben ne dersem onu yaparlar, bana hiç kıyamazlar diye nefislerini okşarken,  babayı dahada vasıfsız hale getiriyorlar.  Buna ses çıkarmayan baba,  daha da rahatına,  dünyalığa düşkün,  hissiz,  vurdumduymaz bir insana dönüşüyor. Aslında hep kadına şiddeti konuşurken,  erkeğe yapılan psikolojik şiddeti de konuşmamız gerekiyor. Rolleri (ç)alınmış babalar ne kendini ne de etrafını aydınlatamaz hale geliyor. Tüm sorumluluğu kadının yüklenmesi ilerde kendisine ağır gelirken, nesillerinde dengesiz yetişmesine sebep oluyor. Çünkü annenin yeri babanın yerinden farklıdır. Bunlar birbirini tamamlarlar. Tamamlanmayan tüm ilişkiler kopuyor ve şeytan boşlukları çok sever.

Rabbim eşlerimizle yuvalarımıza  ahiret saadeti versin! Herkesin Allah için üzerine düşeni yaptığı, nesillerimizin karanlık gecede parlayan yıldızlar gibi karanlıkları aydınlatmalarını nasip etsin! Bizleri birbirimizin sevgisiyle rızıklandırsın! Gözlerinize ve kalplerimize harama karşı perdeler indirsin! Helal dairede mutlu olabilmeyi, yetebilmeyi, yetinebilmeyi, rıza-ı ilahiye ulaşabilmeyi nasip etsin!

Esselamunaleykum verahmetullah.


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir