Abdurrahman KIROĞLU

Besmele ile konuşan diller; selam ile başlarlar, selam ile soluklanır, selam ile susarlar. Hayata besmeleyle başlayanların hayatı selam etrafında döner. Selam ile nefes almayı, selam ile nefessiz kalmayı öğrenirler. Selamı hayata genişletirler.

Besmele ile konuşan diller selam ile başlarlar. Hayata güvenerek değil, hayatında sahibine güvenerek başlarlar. Selam ile başlamak işe baştan başlamaktır. En başta, ilk başta, daha başlar dahi yokken omuzda var olan varlık ötesi ile başlamak demektir selam. Selam, varlıkların ilki olarak varlıklara hüküm koyanı peşinen kabul etmenin en somutlaşmış halidir. Selam, ön kabullerin adıdır. Ön yargının en güzelidir. Başlayan her şey gibi bir yargının parçasıdır. Ama görülen, hissedilen, duyulan, fark edilen ilk parçasıdır. Selam, kainatın başlangıç şeklidir. Yaratılışta kimyadan, biyolojiden, fizikten, mantığın açıklamasından ve mantığın tıkanmasından arınmış bir “ol”un oluşmasının özüdür. Selam, modern bilimin temelini sağlamlaştıran ve aynı zamanda sarsan en köklü iddiadır. Gökten yağmaya başlayan her yağmurun ilk damlası, yeryüzüne selamdır. Yerden bitmeye başlayan ilk ot tanesi, gökyüzüne selamdır. Atılan her ilk adım, alınan her ilk nefes, açan her ilk çiçek, evveli olan her bir ilk selamın eseridir.

Besmele ile konuşan diller selam ile soluklanır. Yorgunluklardan, usanmışlıklar içerisinde çalışmayı kendisine bir soluk bilir. Selam tüm yorgunlukları silen bir hap gibidir. Bir defa kullanılmaya başlandığında alışkanlık yapmaya başlar. Selam alınganlık sebebidir. Yorgun kişiyi alıngan yaptığı gibi dinç kişiyi de alıngan yapar. Selama alışan birinin selamdan mahrum kalışı, sokak ortasında ayıpları ortaya çıkarılan kişiye benzer. Üzülür, darılır, kırılır, gururu incinir, belki kapanan, belki kapanmayan yaralar açılır. Selamın eksikliği kişiyi nefessiz bırakır. Selamsız geçen bir ömür tek solukla, tek nefesle maraton koşusu yapmak gibidir. Belki çok büyük umutlarla başlayan bu koşu bir anda işkenceye döner. Zindanlar içerisinde sebebini bilmediği halde işkence yapılan bir adamın huzursuzluğunu çeker. Zindanın boğuculuğu bir yandan gelir, hapis olmanın baskısı bir yandan, işkence ile verilen maddi ve manevi acılar bir yandan, bunların sebebini bilmemek bir yandan. Büyük şehirlerin akıntısına kapılmış insanların çalışma temposuna benzer hayat. Arada bir molalar, teneffüsler, soluklar koyulmazsa şehir hastalığı denilen psikolojik ve depresif hastalıklar meydana çıkar. Selam bir solukluk ilaçtır. Zaman almaz, masraf tutmaz, etrafı kirletmez, ortalığı dağıtmaz. Düzeni bozmamakla birlikte düzene de uymaz. Tüm düzenleri kendi düzeni içerisinde eritir. Düzenini tam manasıyla içine sindirtene kadar uğraşır ve insanın ruhunu özgürleştirene kadar esir alır. Selam, insana nefes almaktan önce verilmiştir ve nefese anlam katan bir nimettir.

Besmele ile konuşan diller selam ile susarlar. Daimi bir gürültü demek olan bu hayat kargaşası içerisinde kim olduğunu, nerede, nasıl, ne demesi gerektiğini bilmeyen patavatsız insanlar gibi hayat yaşayan bizleri susturan ve sakinleştiren bir uyuşturucu gibidir. Bağımlılık yapar. İnsanı sakinleştiren bir çağrıdır. Kavurucu bir yaz günü yağan sağanak yağmuru gibi huzurun, sakinliğin ve sükunetin temsilini yapmaktadır selam. Susuzluğu dindiren su gibidir selam. Harareti alan bir bardak çaydan farksızdır. Birçok yaraya merhemdir. İnsanın acısını dindiren bir sihirdir. Hayatı anlamlı ve huzurlu kılan bir iksir gibidir. Selam hülasanın başıdır, ortasıdır, sonudur. Cümleleri ve parçaları özetleyen, bitiren, dindiren hülasa selamdır. Ah diyen şair, yedi kat semayı inletmek isterse selama değinmelidir. Eğer yedi kat semayı kürsüyle birlikte yerle bir etmek isterse selam olmalıdır. Eğer inleyen kendi olacaksa selamı bulmalıdır. Hasılı kelam, kelama açılan kapıların önünde ve arkasında selam vardır. Selam huzurun ve refahın, darlık ve kargaşanın tetikleyicisidir. Sen huzur dolmaya hazırsan seni huzurla susturur, sen darlanmaya yazdıysan seni patlatan kıvılcımdır yine de susturur. En yaman sakinlikler ve en yaman patlamalar sessizlikle sonlanır. Selam susturucuların en yamanıdır. Sen istemesen de seni susturur. İstersen seninle bir sessizlik olur gürültü çıkarır.

Dünya üzerinde gelmiş geçmiş en kadim ve en yeni şey, dünyaları inletecek kadar güçlü ama bir kelebeğin kanat kırpmasından zedelenecek kadar narin bir şey başka ne olabilir ki! Özgürlüğü esarete bağlayan, balinaları serçelerin kanatlarıyla uçuran, dev dalgaları yarım çay bardağına sığdıran akıldır selam. Gizli bir parola, bir şifre, umuma açık en gizli hayaldir selam. Dünyanın her yerinde en geçerli akçedir selam. Umutsuzluğa umut olmuş, fakirin karnını doyurmuş, zengini adam kılmıştır selam.

Selamın nasıl bu etkiye sahip olduğu araştırmalara konu olsa -ki belki de olmuştur- çözülemeyecek ve çözümü çok kolay bilinecek bir konu olurdu. Eğer selam matematiğe ait bir konu olsaydı, onunla yalnızca en üst matematiği bilen profesörler ilgilenirdi. En çok kaç bilinmeyenli bir denklem varsa ona selam derlerdi. Eğer kimyanın konusu olsaydı, üzerinde en çok deney yapılan konu olurdu. Organik kimyanın formülü en fazla yer işgal eden formülü olurdu. Eğer fiziğin konusu olsaydı, onunla ilgilenen eski ve modern fiziğin tarihini değiştirirdi. En girift makaralar, en hassas teraziler onunla çalışır, onunla bozulurdu. Eğer coğrafyanın konusu olsaydı, en yaman tepelerde, en derin göllerde onu ararlardı. Haritacılar onun için yazarlar, çizerler, boyarlar ve sarıp sarmalar saklarlardı kağıtları. Eğer tarihin konusu olsaydı, en yaman tarihçiler bu konuda atışır hatta çarpışırlardır. En eski gelenekten, en yeni yöntemlere kadar hepsi bu konu etrafında dönerdi. Eğer edebiyatın konusu olsaydı-ki belki de biraz böyle-, İstanbul’un adı olurdu. Şairlerin şiirleri olmaz, şairlerin selamı olurdu. Hiçbir masalcının anlattığına masal denmez, selam denirdi. Makale denilen tür selamın bir alt kolu olurdu. Eski bilimle yeni bilim tartışılmazdı, alternatif tıpla modern tıp anılmazdı, kadim selam ile dillerde dolaşan selamın ahengi anlatılır, huzurun ve sükunetin tarifi yapılırdı.

Selam ile dönen dünyanın en yaman yiğitleri hep selam ile geldiler, selam ile gittiler. Habil bu dünyada selam için ödenebilecek karşılığı gösterdi. Nuh’un gemisi bizlere selamın çıktığı basamağı, selamı önemsemeyenlerin hazin sonunu gösterdi. Eyyüb’ün sabra kazandırdığı yeni ismin selam olduğunu gördük. Lut ile sabah vakti selamın gücüne şahit olduk. İbrahim, Kenan illerinde selamı anlattı. İsmail, selamın yurdunda suya kandı. Hacer, İsmail’ine iki tepe arasında selamı aradı. İshak, oğullarına miras olarak koca bir selam silsilesi bıraktı. Yakub’un gözleri selam için kapandı ve bir tek bir selamla açıldı. Yakub’un oğulları yıllarca selam ile uğraştılar. Yusuf’un ayaklarına Mısır’ı seren selamdı. Züleyha, selama kaptırdı gönlünü, bir selam ışığı uğruna heba etti ömrünü. Salih, taşlara selamı haykırdı. Taşlardan çıkan deve selam ile bağırdı. Davud’un sapanındaki selamdı. Calut, bir tek selam ile yıkıldı. Süleyman’ın elinde selam mühür halini aldı. Rüzgarlar o devirde selam ile eser, cinler selama boyun eğerdi. Yunus, selamın karnında kaldı yıllarca. Musa’nın elinde taşıdığı selamdı. Bir selam denizleri parçalara ayırdı. Zekeriya’nın duruşunda selam gizliydi. Yahya, selam için yaşadı, selam ile yaşadı. Meryem’in alnında selam vardı, Meryem selamın adıydı. İsa’nın ruhu selamdan teşekkül etti. Havariler selamın yardımcısıydı. Kainata son selam Muhammed(sav) ile yazıldı.

Bugün Afgan dağlarını inleten selam, Amerika başta olmak üzere birçok vampir devletin kabusu haline gelmiştir. Çeçen Dağlarında, Çeçen Dansına eşlik eden selam, Moskova’yı her gece soğuk rüzgarlarla ziyaret etmektedir. Bilge Kral’dan bize miras kalan tevhid erlerinin selama yaraşır şekilde davranması gerektiğidir. Moro’yu dillerimize taşıyan, Filipinler’e kalbimizde yer veren hakeza selamın etkisidir. Iraklı çocukları bizim çocuklarımız yapan babalarının ve annelerinin kalleş Amerikan askerleri tarafından katledilmesi değil, yüreğimize işlemiş, ruhumuzu yönlendirmekte olan selamdır. Binlerce selamın birleştiği, on binlere ulaştığı Mescid-i Aksa bekçilerinin sapanları selam ağacındandır, taşları selam vadisindendir, o sapanları tutan eller selamla yoğrulmuştur. Suriye’yi kan gölüne çeviren selam düşmanlığıdır. Cezayir’de işgalci Fransızlara karşı selam mücadelesi verilmektedir. Arakanlı Müslümanların kalbimize girmesi Budist zulmünden değil, kalbimizin selama aç oluşundandır. Muhammed Mursi’yi Mısır’a sevdiren yeminindeki selamdır. Bugün dünyayı korkutan ve aynı zamanda müjdeleyen selamdır.

O selam öyle bir güç ve ihtişam muhteva eder ki bunu anlamak için aslına bakmak gerekir. Selamı kendine yakıştıran Allah’a inanmak gerekir. Hıristiyanların çoğalan, Yahudilerin yorulan tanrılarıyla karıştırmadan Allah’a inanmak gerekir. O “ES-SELAM”dır. Selamı kendisine ayıran, kendisinden başka mutlak selama kimseyi yaklaştırmayandır.  Selamla bizi yatıran, selamla kaldırandır. Selamı sabaha koyan, selamı gecede saklayandır. Selama mana katan, selamın kapsamını zihinlerimizin sınırlarının ötesine kaldırandır. O selamın adıdır. O selama şeref ve izzeti dahil edendir.

Selamun kavlen derken belki de şimdiye kadar bahsettiklerimizin bir özetidir. Belki de bahsettiklerimizin ötesindedir. Belki bizim söylediklerimiz giriş bile sayılmazken, belki de hatalarımızı örtbas etme çabasından kaynaklanan bir debelenmedir. Belki amansız bir hastalığın ismi, belki de amanıdır.

Her ne olursa olsun selam kaville başlar. Selamı kavlen hayatımıza alırsak hayatımızı ancak selamlı kılarız. Hülasa besmeleli diller selamın kavlen mahallidir. 

Selam hidayete tabi olanlaradır.

Ayrıca kahrolson siyonistler.

Vesselam…


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir